BİR gün hocamı ziyârete gitmiştim.
17 yaşında idim.
Odası tavanında yalnız penceresi olan geniş yüksek tavanlı idi. Odası çıplak.
Bir post.
Bir de yerde yatak...
Desti, Leğen, İşte o kadar...
Çok güzel koku vardı havasında...
Kendisi oturmuş, uzun saçları yele gibi omuzlarına sarkıyordu. “Gel bakalım!” dedi.
Elini Öptüm:
“Ben artık gidiyorum mektep bitt!i” dedim.
Dua etti, nasihat şeklinde emirler verdi.
“Arasıra kendi kendine bir odada kal!..”
Bunu âdet edindim, arasıra bunu yaparım...
Tahsil için Fransa’ya gittim.
Aradan 5-6 sene geçti...
Birgün bu nasihat ve emri yapmak için odama girdim... Odamda iki zât gördüm.
Birden bire şaşırdım.
Nereden girdiler bunlar...
Beni görür görmez yürüdüler, duvarın içinde kayboldular. Şaşırdım kaldım.
Bir kâğıt bıraktılar yere, küçük...
Hâlâ saklarım o kağıdı...
Ve hayretim hâlâ devam ediyor.
Otuz küsur sene oldu.
Son nefesime kadar bu hayret devam edecek... Halledemedim...
Bu hadiseden 1 sene sonra yurda tatile döndüm.
Doğru hocama gittim...
Yaşlanmış Elini Öptüm...
Bana hâlimi sordu...
Ağabeyimi sordu.
“Gelsin!” dedi.
Ağabeyim o sıralarda Sivas’da defterdardı.
Telgraf çektim, 1 hafta sonra geldi.
Y anında oturduk...
Hocam hastalanmıştı.
Yanında idik...
Bize nasihat etti, dua etti, bizi okşadı...
Bir aralık:
“O kâğıt sende mi?” dedi.
Birden bire anlayamadım: “Ha!” derken baş parmağını ağzıma uzattı. “Sus!..” dedi... Öyle yap...
Ağabeyime döndü :
“Kâzım sen de biliyorsun ya!..”
Birgün sonra hocamızdan ayrıldık, ağladık...
Ağabeyime sordum:
“O kâğıttan sende var mı?”
“Sus kardeşim!” dedi...
“Eşek kardeşim!” dedi.
“Hâlâ hocam bizi bırakmamıştır. Bunalırsak yetişir...”
Yalnız 15 sene evvel ağabeyim 47 yaşında hocamın yanına gitti...
Nûr içinde yatsın!..
O kâğıttaki yazı şu, size de söyleyim böyle hareket edin :
“Vesveseyi bırak!..
Ne kadar işin ve arzun, dileğin varsa hepsini kazâ ve kadere teslim et!.. Kendi nasıl dilerse öyle iş gören ALLAH’a bırak!..
Ve bekle!..
Telâşı terket!
Izdırabı üzüntüyü kaldır!
Murad yolu kendi kendine görünür, o yola düşersin!
Aç kal, kimseye söyleme!
Dertlerini, yoksulluklarını, ızdıraplarını söz hâline geçirme!
Derdin olursa HAKK ile konuş her şeye yeter!
Sefalete düşersen VAKUR ol sabret!
HAKK’a bile ellerini istek için kaldırma!
Yalnız hamd için kaldır!
ALLAH seni senden iyi bilir!..
HAKK’da erimek dünyada budur!..”
1958
Sefalet : Fakirlik, yoksulluk. Fakirlikten gelen sıkıntı. Sefillik. Vakur : Ağırbaşlı, temkin sahibi. İzzetli, vakarlı.