Yüzünüzü Güneşe Çevirirseniz Gölgeleri Göremezsiniz

İlâhi hadiseler insan dimağına dökülemez.

Beşer aklı bunu hâlletmeye çabalarsa bütün ilâhî şeylerin hepsi kıymetini kaybeder.

Kâinatda düşünebileceğiniz herşey mümkündür.

Düşünemediğin şeyin imkânı yoktur.

Bilgisizlik’dir bunların hepsinin sebebi...

Hangi bilgisizlik, aklın ötesine inanmamak cehâleti...

Bu, insanın kendi aklına hakaretidir ki inanmadığı şeye nazaran bu hâli küfürdür.

İyilikler insan ile birlikte gömülür.

Amma kötülükler ölümden sonra da yaşamaya devam eder.

Bu iki cümleyi çok oku anla!

Zira bundan dolayı:

Cennet cehennem vardır.

Şeytan amelleri vardır.

Peygamberler bunun için gönderilmiştir.

Herşey bundan ötürü fânidir...

Anlamadın!

ALLAH niçin böyle murad etmiştir?

Bilmiyoruz.

Bilemeyeceğiz de... .

Yalnız boyun eğmek lâzımdır ki bu ta’zimdir.

Kime?

Kendine...

Dışını değil içini süslemeye çalış!

Efendiliğini kaybetme!

Haramdan, içkiden, kumardan uzak dur!

Sabır ve kanaat hasletlerini kuvvetlendir.

Hiddet etme, öfkelenme, sakin ol!

Hiddet başkadır, öfke başkadır bunu karıştırma birbirleriyle.

Hiddet : Dışarının tesiriyledir.

Öfke : Nefsin içten gelen tepkisidir.

ALLAH’dan başkalarına şikâyetden nefsi men’ etmek sabırdır ha!..

İnsanın gözü aklı kadar görür.

Bu göz ALLAH’ın yarattıklarını görür.

İnsanın HAKK’a bakan gözleri açılırsa o zaman herşey ortadan kalkar.

HAKK’ı görmeye başlar.

Evvelâ: ALLAH’ın güçlerini, tecellîlerini görür anlar.

Herşeye karşı sevgi, arzu, ihtiras.

Güzele, kadına, paraya, mala ve servete karşı sevgi asıl sevginin muhtelif görünüşleridir. Dünyaya ve yaratıklara aklı kadar bakan gözler bunları görür, ihtiras ve sevgiye bağlanırlar.

Bunların hepsi HAKK’ı görür gözleri perdeler...

Aslında ne şer vardır, ne haram, ne helâl, bunlar aklı kadar gören gözleri olan insanlara böyledir.

HAKK’ı gören, gözleri işleyen bunlardan kurtulur.

O zaman ne haram vardır ne helâl.

Ne şer vardır.

Ne hayır...

Hepisi “O” dur.

“VE İLÂ RABBİKE FERGAB” âyeti bunu sessizce haykırmaktadır.

Para;

Namussuzu namuslu,

Çirkini güzel,

Hırsızı doğru,

Haksızı haklı yaptığr bir devirde yaşıyoruz...

Bu toplumda;

Kimi zora,

Kimi şöhrete,

Kimi paraya boyun eğer...

Gururun soğukluluğu bazen insanı mahveder.

Hükümdar haksız olarak bir köylüden bir yumurta alırsa, adamları bütün tavuklarını alır. Menfaat insanı yıkar.

ALLAH’dan uzaklaşan insanlara kızmayınız!

Hiddet etmeyiniz!

Onlara “Sevgi” ile yaklaşmak lâzımdır.

O zaman “öfke” nefısden zuhur etmez...

Zira dünyada tek bir mâbed vardır.

O da insan vücududur.

Hiçbir şey bundan mukaddes değildir, insan bir mekândır.

Aslı lâ mekândır.

İnsanı sevmek ve ta’zim etmek, “Beden” içindeki bu “Haber”e ta’zimdir.

Elinizi insan vücuduna dokunduğunuz zaman onu gökyüzüne dokundurmuş olursunuz...

Bütün kâinatı yaratan, küçülerek bütün güçleriyle insan vücuduna şah damarlarından daha yakın olarak gizlenmiştir.

Onu idrak mekanizması insanda vardır.

Anahtarı da vardır...

Menfaat hisleriyle insan bilmeden “nefsin” esareti altında kalır.

“Nefsinin” demedik dikkat et.

“Men arefe nefse fekad arafe rabbe” hadisindeki; “nefsin”, “nefsinin” hangisidir anla!..

İki avcı av dönüşünde vurduklarını paylaşıyorlardı.

Birisi bir tavşan, diğeri ise bir keklik vurmuştu.

Tavşanı vuran avcı, diğer, keklik vurana:

“İstersen tavşan bende kalsın!

Keklik senin olsun!

İstersen kekliği sen al!

Tavşanı bana ver!..”

İşte insanların menfaat uğrunda söylediği sözler bunlar.

Bunun içinden “nefsin” ve “nefsinin” mânâlarını anla!..

Doğru söyle!

Gıpta etmeden, hased etmeden, yalana tevessül etmeden adaletden ayrılmadan daima gönülden söyle!

Böyle olursan vücmdaki nefisdeki şaibeler ortadan kalkar.

Şaibeleri; irade, sabır, ibâdet siler süpürür.

“Cesed, o hâlde gönlün gölgesinin, gölgesinin gölgesidir!” demişler...

Bilinen birşey var:

İnsanların ilâhî bir ahenk, kanun ile idare edildiğidir.

Kâinatda her şey; yaratılış, süs ve işleme nizamı ile insanlara güzel ve çirkin görünür. Hayır veya şer şeklinde tecellî eder.

Halbuki kâinatda hiçbirşey mânâsız, eksik ve çirkin değildir.

ALLAH hepsini noksansız ve güzel yaratmıştır.

Bizim HAKK’a yakınlık derecemize göre çirkin veya fena şekilde görünür.

Her fena veya çirkin gibi görünen eşya ve yaratığın altında bir güzellik gizlidir.

Onu görmeye gayret ediniz!

Cenabı HAKK insanı kendisi için yaratmıştır.

O hâlde emirlerine insanın uyması lâzımdır.

Mal onun

Rızık onun

Cesed onun

Ruh onun

Akıl ve irade onun.

O hâlde...

Bunları sana muvakkat bir zaman için verdi.

Emânete hiyanet etme...

“HAKK’a herşeyi bağlama, nefsine bağla!..”

Lâf çok ince dikkat et anla!..

Âdem cennetten çıkarıldı. (Kovulmadı).

HAKK’ın emliyledir bu...

Bu çıkarılışı Âdem gizledi.

HAKK’a isnad etmedi.

Nefsine isnad etti.

Ve HAKK Âdem’i af ve mağfiret etti.

Hz.Musa bir gün kırda gezerken bir doğan bir güvercini kovalıyormuş. Güvercin Hz.Musa’nın omuzuna konmuş.

“Yâ Musa beni koru!” diye feryad etmiş.

Doğan:

“Musa! rızkımı alma ver!” demiş.

Musa bıçağını çıkararak doğana:

“Baldırımdan kesip vereyim, güvercine dokunma yavruları var!”

Bıçağı baldırına vuracağı zaman Doğan ve Güvercin hemen :

“Yâ Musa dur biz HAKK’ın elçisiyiz seni denemeye geldik.

Andında sadık, sözüne emin olup olmadığını imtihan için gönderildik !” demişlerdir. Küçük satırlardaki bu hadiseyi çok düşün !..

Ve HAKK’dan ayrılma !..

Ne olur !..

Kâinatdaki nizam ve işleme, canlı, cansız, nebat, hayvan, maden hep bu ahde sadıktır.

Bakarsan görürsün...

Yaratılan her şey güzeldir.

Güzellik gözle görülmez.

Gönül ile görünür.

Madde ile değil sevgi ile beslenir...

Güzellikler içinde zorluklar vardır.

ALLAH’ın insanları böyle yaratmasında bir sebep vardır.

Fakat biz onu bilmiyoruz.

Hayatda yokuşları tırmanırken, rastladığınız kimselere iyi davranınız!

Çünkü inişde yine onlara rastlayacaksınız.

Belki sizi mezara kadar omuzlarında taşıyanlardan biri olurlar.

Düşünen bir insanın kafasında “inanmak veya inanmamak” bakımından hakikati bulmak imkânsızdır.

Bu iş bir mısır tarlasını sahibinden korumaya benzer.

Dünyada hiçbir şey göründüğü gibi, ne de anlatıldığı gibidir.

Zira hiçbir şey sanıldığı gibi olmuyor.

O hâlde her yapacağın veya yaptığın işlerde sevab ve günah arama, insaniyetine hakaret etmiş olursun.

Onu ancak ALLAH takdir eder...

Beşer tarihinde her millete ait efsaneler destanlar hikâyeler vardır.

Bunlar asıl hakikatlerdir.

Fakat insanoğlu tarafından kabul edilememiş kavranamamış hakikatlerin kaybolmayarak, öğüt veren düşünen için asıl hakikatlerdir.

Onlar insanı doğruluğa, fazilete, hakikate götürecek ip uçlarıdır.

Çok basit belki gülünç bulacağınız bir iki tane hepimizin bildiği bazı şeylerden bahsedelim:

Açlıktan ölmek üzere olan bir köpeği alıp yediriniz.

Avucunuzla su içiriniz ısırmaz, ömür boyu hem de...

Nerede tesadüf etse kokunuzdan sizi tanır.

O koku onun kuvvetli hafızasına nakşolmuştur.

Veya onu yaratan öyle halketmiştir.

Kur’ândaki KITMlR hikâyesi basit bir köpek hikâyesi değildir.

İşte insan ile köpek arasındaki fark budur.

Size candan bağlı bir köpek kızgın bir dosttan daha iyidir.

Isıracak köpek dişini göstermez. (Dikkat !).

Kedi, hürriyetini seven en ileri derecede bir hayvandır.

Bir yudum su için, bir parça ekmek için kimsenin elini yalamaz.

Açlıktan ölür de...

Bilir misiniz su ile abdest almada niyet yoktur, fakat toprakla teyemmümde niyet etmek vardır.

Niçin?

Oruçda niçin niyet vardır?

Niyetsiz oruç olmaz.

Dil ile ikrar cesed ile tasdik vardır.

Niçin?

İnsan hayatı dünyada bulunması bir nevi ibâdetdir.

Dünyaya niçin geldiğini anlayan sözün doğruluğunu derhal anlar.

ALLAH ile temas Alış veriş Konuşma Sözleşme.

Ancak abdest aldıktan sonra mümkündür.

Yoksa edeb dışıdır.

Kul işi değildir...

Diğer dinlerde abdest yoktur.

Niçin emredilmemiştir.

Esas sır buradadır.

Bu sırrı bilirsen sezersen:

Abdestsiz; yeme, içme, konuşma, yemek pişirme, çocuğa süt verme !..

Bunları tatbik çok zor gelir, fakat alışırsan o kadar da kolaydır.

Herkes bunu yapsaydı haram diye birşey konuşulmazdı.

O zaman islamda haram olarıın diğer dinlerde haram olmasının sebep ve sırrını anlarsın ve yine Resûlullah’ın niçin:

Son peygamber olduğunu,

Habibullah olduğunu,

Rahmetelli’l- âlemin olduğunu,

Mi’raca niçin teşrif ettirildiğini,

Namazın niçin mi’racda arada vasıta olmadan kendisine emrolunduğunu, bütün uçsuz bucaksız kâinatın onun yüzünden, nûrundan yaratıldığını anlarsın...

“Senin verdiğin nimeti, rızkı yiyeceğim,

Her şeyi ondan yarattığın suyu içeceğim,

Nimetlerini hazırlayıp pişireceğim,

Evlâdıma süt vereceğim!”

Bunların hepsi abdestli olarak yapılır.

“Konuşma-Kelâm” :

“Sen”in yerine “Kul” olarak konuşuyorum!” yine abdestli olmak lâzımdır. Ama böyle olmasa ne olur?

Günah mı?

Hayır!

Böyle olmak başka türlü Kul olmak demektir...

Ceseden; Abdest, Namaz, Oruç.

Ruhen de sen düşün onu...

Bunu söylemek bana düşmez.

Sana hakaret olur.

Günaha giremem...

Ornçda abdestli olmalıdır.

“Orucun mükâfatını ben vereceğim!” diyor.

Diğer ibâdetlerin mükâfatını başkası mı veriyor?

O mükâfat nedir?

Cesedî midir?

Ruhî midir?

Onu bir bilsen bütün günlerinin oruçlu olmasını istersin.

Taklitden sakın.

Oruçda ALLAH’ın kuluna vereceği en büyük mükâfatı gizlidir.

Daima abdestli bulunmada bu işde yapmamanın günahı yoktur.

Yapmanın da sevabı yoktur.

Burada daima HAKK’lâ birlikte olmak vardır.

Onun için abdest emrolunmuştur.

Her şeyde sevab ve günah arama, insaniyetine hakaret etmiş olursun.

Devamlı abdestli ol!..

Abdestsiz; yeme, içme, konuşma, orucu daima abdestli tut!

Abdest bozulursa alana kadar konuşma!

Resûlü Ekrem’in islâmiyeti ilânından on sene sonra mi’rac da namaz emrolundu. Ondan iki sene sonra da Medine’de abdest emrolundu.

İlk kılınan namazlarda abdest almak yoktu.

Resûl, yalnız ağızlarını çalkalardı.

Bunların sebeplerini öğren bil ve kendinin ne olduğunu anla!..

Dışarıdan içeriye bakarsan birşey göremezsin.

İçeriden dışarıya bakarsan o zaman iş başkadır.

Bu sûretle insan kendini bulur.

Kendini bulmak HAKK’ı bulmaktır.

Burada “HAKK” hakikat’dır ki ALLAH’ın tecellîsidir.

Mansur işi bu...

Unutma !

Kandil resmi, geceleyin ışık vermez..

Ben lisanımla Ene’l- HAKK lâfzı etmem bir an Halimi canım bilsin lâfz-ı üryan istemem.

13.5.1986 Perşembe 4

“Ve ila rabbike ferğab : ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah 94/8)

Muvakkat : Vakitli. Geçici. Fâni. Devamlı olmayan.