Ölüm ALLAH’ın kanunudur.
Yaratılan herşey fânidir.
“Her nefis ölümü tadacaktır.” Âyet
Tatmakda “zaika” bir hoşluk iyilik, bir rahmet vardır.
Herşey bir nizam üzere bir kanuna bağlı olarak halkedilmiştir.
Abes ve noksan birşey yoktur.
Ölüm ALLAH’ın emri değildir.
Böyle söylemek ve düşünmek yanlıştır, hattâ hatâdır.
Bazen de küfür hududuna gider.
Ölüm, ALLAH’ın yaratılanlar üzerine koyduğu kanun icabıdır.
Herşey fânidir.
ALLAH bâkidir.
Yaratılan herşey O’ndan...
Fakat hiçbir şey O değildir.
Yaratılanlar fânidir.
Zira koyduğu kâinat nizam kanunu böyle değildir, ölüm bu kanunu tasdiktir.
Bu bir nevi ALLAH’ın bâki olduğunu haykırmaktır, ölüm kelimesi cesed için söylenen bir sözdür.
Ruhun cesedi terketmesidir.
Ruh ALLAH’ın emrinden olduğu için ölmez.
“Emrindendir” demek ALLAH’dandır demektir.
Ölüye, cenazeye ta’zim ayağa kalkmak, ölünün şahsına değil, fâni olduğu içindir.
“Ben de öleceğim” demektir ki ALLAH’ın kanunu ceseden tasdik kalben ikrardır.
“Herkes ölecek Ya Habibim sen de öleceksin!” Âyet.
Bu âyet ALLAH’ın rahmetine kavuşmayı ilân ediyor.
ALLAH’ın rahmetine giden ölüye hürmet de,
ALLAH’ın rahmetine hürmet demektir.
“O rahmete kavuşmak ümidini her zaman taşıyorum!” demektir.
Ölünün arkasından Kur’ân okumak, cenaze namazı kılmak hepsi ALLAH’ın rahmetini dilemek, ona ulaşmak için temenni ve niyazda bulunmaktır.
Resûlü Ekrem ruh-u muallalarını teslim ederken işaret parmağını kaldırarak: “El refiki alâ” üç defa söylemeleri o rahmete kavuşmak, ancak ölmekle, o zevki tatmakla mümkün olacağını da ümmetine ima etmiştir.
Ölüm; ALLAH’ın yokdan halkettiği kâinatda câri ahenk kanununun icabıdır.
Her şeyin sonu vardır, fânidir prensibine uymaktır, ölüm...
Yaradılışın tabiî bir neticesidir.
ALLAH’ın emri değildir.
Bundan ötürü ahenk kanununa uyuşda bozukluk olursa onu tamir ediniz. Tedâvi olunuz emri vardır.
Kazâdan, Belâdan,
Herşeyden korkmak.
Bu korkular: insanda kurulmuş nizam ve ahenk kanununa karşı duyulan şuûrlu ama şuûrsuz görünen ta’zimin korkusudur.
Bu, şu formülde söylenir:
“Herkes canını sever!”
Bu, ta’zim ile karışık korkuya “HAŞYET” ismi verilir.
ALLAH’ın rızasına muhalif birşey yapmaktan o korkmak, ahenk kanunu dışına çıkmak korkusudur.
“RIZA” bu âhenge uymaktır.
“ALLAH razı olsun!” sözünde gizlidir.
Burayı iyi anla!
Esas nokta burasıdır.
”ALLAH razı olsun!” demek mühim bir sözdür.
Sakız gibi ağızda her yerde çiğnenmez.
Lâfla olmaz.
ALLAH’ın kanununa uy!
Rıza zâten o uymaktır.
HAVF: Mes’uliyet korkusudur.
Arada çok büyük fark vardır. “Haşyet” ile...
Bu arada bir ifade daha vardır. Hasret...
Hasret: Elden giden veya ele gelmesi matlub olan şey için kemal-i arzudan (fazla arzulamak) husule gelen teessür ve ızdırap...
“YÂ HASRETEN ALEL İBAD...” Âyet.
Dilsiz ol, Dedikodu yapma!
Sağır ol, Duyduğun herşeyi etrafa yayma!
Kör ol, Her gördüğünü etrafına söyleme!
Bu da dedikodudur.
Körler HAKK’a daha yakındırlar.
Bu ne demektir?
HAKK olan şeye...
Amma bir bilseler...
Gözleri açık olanlar ise ne yakın, ne uzak yol üstündeki çukuru görmez durumdadırlar... İnsanın batini iç hayatını koruyan, Resûlü Ekrem’in zâhiri hayatını taklid ederek, tavsiyelerine harfiyen uymaktır.
Bu âdabın ismi şeriatdır.
Yâni Resûlü Ekrem’in dış hayatıdır.
Birçok bilgisiz bilgisizliği içinde olan kimselerin söylediği şeriat değildir.
Bunu bilseler mırıltı edip bağırmazlar.
Bu âdab ile süslenerek ziynetlenmek neticesi insanda nübüvvet feyzinden husule gelen bir hâl vardır.
Yaşanır.
O târifi mümkün olmayan zevkli iç hâline tasavvuf diyorlar...
ALLAH’a yalvar.
Tazarru ile yakar.
Gizlice dua edin.
ALLAH haddi aşanları sevmez.
“Gizlice Dua edin!”.
Ne demektir?
Beni böylelikle bulursun...
Bu çok büyük bir müjde ifade eder.
“Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım!” haberini izah eder.
“Haddi aşanları sevmez!” ne demektir.
“Had” nedir?
ALLAH’ın rızasına muhalif birşey yapmaktan korkmak.
ALLAH’ın rahmetini ümid etmek kadar insanın ruhuna asalet verir.
Rıza burada câri kanunu tecavüz etmemek, onu inkıyad etmektir.
Câri kanunlara kendini bırak.
Sonu iyidir.
Vahiyde kusur yoktur.
Kendine gel... Paşam...
Bazı topraklar yağmur yediği hâlde istifade edemez.
Olayı, bunu haykırmaktadır.
Onun için: “UD’U RABBEKÜM TADARRUEN VE HUFYE INNEHU LÂ YUHİBBİL MÜ’TEDlN” buyurulmuştur.
Burada “RABBEKÜM” RABB’ınızın hitabı vardır.
Bu kelimenin hakiki ifade mânâsını bilmek lâzımdır.
Ölüm, insanda bulunan RABB güç ve kudretlerin geri alınması, ALLAH’a teslim edilmesidir.
Mes’uliyet, serbestlik kalkmıştır. Artık...
Tekrar temizliğe dönmektir.
Temizlikte aslında güzel olan şeyler hep güzel olduğu gibi görünür. Temizlik olmadı mı duyguların perdelenmesi neticesi onları çirkin, fena koku, nefret verici olarak duyar.
Görür işitir. Bu temizlenmemenin neticesidir ki bu da bir nevi isyan sayılır...
Bir anne yavrusunun salyasından, pisliğinden tiksinmez.
Fakat başkasınınki çok fena gelir.
İdraki güç gaybi hakikatler sonsuz denecek kadar uzak mesafeler kat ederek söz hâline inklâp eder.
Lâfız sûretine giren faillerin hakikatleri o zaman kulağa erişir.
Kâinatda câri: Fizik, Kimya, Biyolojik, Matematik, Elektronik, Atomik nizam değişmeyen yaratılış kanununun icabıdır.
O kanun dışına çıkmak icabı olan, bozukluk derecesine göre zarar görür.
Çıkmamak için kanunlar bulundu.
Esasları HÂLİK tarafından bildirildi.
Ahenk kanunu dışına yavaş yavaş çıkma, birden bire çıkma,
O kanunların icabı tepkiye maruz kalır.
O kanun o çıkmanın cezasını verir.
O kanun o hâlde hürmetsizlik neticesi intikam alır.
ALLAH “ZÜ’L-İNTİKAM”dır demek budur.
ALLAH öç alıcı değildir.
Kurduğu kanunun icabıdır.
Bu bazen âni olur.
Onun için ALLAH “SERIÜ’L- HESAB”dır, bundan ötürü...
Kanun o seridir.
Amma ALLAH “ES SABÛR” dur, unutmayın.
Koyduğu kanun öyle değildir.
Karıştırma birbirine bunları...
“Haddi aşanları”, kanun icaplarını çiğnediğinden, ALLAH koyduğu kanuna karşı gelenleri “sevmez” bu demektir.
Asırlardır islâmiyet düşmanları ve esefle söyleyebiliriz ki din âlimi geçinen birçoktan kendilerini evliyâ makamına kadar çıkarmışlardır.
Bugün elde bulunan kitabların hepsinde düzmeler çoktur.
Hatta ALLAH’ın kelâmı diye bilinen: Zebur, Tevrat, İncil tamamıyla bambaşka bir hâle gelmiştir.
(Bu ruhanî mühim ve ALLAH’ın arzusu üzerine tecellî etmiştir).
Artık te’villeri, düşünceleri, tefsirleri düşünün.
Uydurma lâflara bakma.
Onlarda tertipli yalan gizlidir.
Böylelikle yalan müesseseleri kurulmuş, mükemmelleştirilmiş yıkılmaz bir hâle gelmiştir. Yalan, Zinadan, Kumardan, içkiden,
Her türlü haramdan daha fena bir harckeldir.
Diğerlerinin tövbesi vardır.
Yalanın yoktur.
Yalan, ALLAH’ın emrinde olan ruha karşı isyandır.
Yalanda nefis hakimdir.
Yalanı doğuran ncfisdir.
Yalanda:
ALLAH’ın ilmini,
ES SEMİ’ olduğunu,
Peygamberi,
Kur’ân’ı inkâr gizlidir.
Yalan söyleyen küfürdedir.
İKRA : “Oku..”.
“Okuma bilmem!.”
Yazı yok.
Ne okuyacak?..
Hitap ve cevap niçin böyle.
Burası, vahyin en büyük târif ve izahını ifade eder.
Bilir misiniz: Gürültü, Yalan; kanda, dimağda potasyum muvazenesini bozar. Âni hiddetlerde potasyum muvazenesi bozulur.
Unutkanlık, hafıza bozukluğunda, delilerde potasyum muvazenesi bozuktur. Yalan, insanın kimyasını bile bozar.
Şakadan bile olsa söylemeyin!
Böylelikle ruhun arkadaşı olursun.
Yalan düşünme, vücud mekanizmasındaki doğruluğu sarsıyor.
Burayı anlatmak çok güç fakat anlamak kolaydır...
ALLAH sana güç verdi.
Akıl verdi.
İrade verdi.
ALLAH’ın verdiği bu malzeme ile işini yapmış olursun.
O hâlde onunla birlikte yapıyorsun demektir.
Kendine güvenmek, ALLAH’a güvenmek olduğunu bil!
Başkasından yardım isteme!
ALLAH’ı unutup şirke girme!
Kendini bırak ona!
O ne yaparsa güzel yapar.
Böylelikle asil dostun ile dost olursun.
Bu hareketinle de herşeyi ALLAH’dan istemiş olursun.
Alınterinin kirlisi yoktur.
Onu hiyle, yalan, haram ile kirletme.
ALLAH’ın helâl hazinesinin hududu yoktur.
Gönül ile HAKK olana bağlanmaktır.
Gönül: HAKK olana bağlanmanın ismidir.
ALLAH’dan istemek en büyük ibâdettir, ibâdet bu istemek temizliğine kavuşmak olduğunu unutma.
Kuluna “Sana müracaat edeni boş çevirme !”diyor kendisi hiç boş çevirir mi?
Bunu düşünmek bile küfürdür.
Dilenci ALLAH’ın ER REZZAK olduğunu unutarak başkasına el açandır...
“Eğer dilenmenin ne olduğunu bilseydiniz kimseden birşey istemezdiniz!” hadisdir.
Yalan küfürdür.
Tövbesi de yoktur.
Sessiz sözsüz harfsiz kelimesiz mânâlar ruha hitaptır Bunu kulak ne duyar ne anlar.
Kâinat, akıl yoran bir sür’atle intizamlı bir atom kaynaşmasıdır.
Herşeyin aslı, özü... .
Ne görür, ne duyarız bu kaynaşmayı...
Bu kaynaşmanın sahibi o nizamı kuran ALLAH’ın kullarına hitap, vasıta iledir.
O da Resûl’ün bilgisayarına verilir.
O da bizlere anlayacağımız duyacağımız şekilde bildirir.
Buna “VAHİY” ismi verilir.
Bu :
MUSA’ya : İbranice
İSA’ya : Süryanice
RESÛL’e : Arapça çevrilerek geldi.
Aslı : Ne İbranice, ne Süryanice, ne de Arapçadır. “......” dır.
Bugün toplantılarda her milletden delege var.
Kürsüde konuşanın konuştuğu dil büyük makinadan geçiyor.
Söylenen dili bilmeyenler kulaklıklarını takıyorlar.
Hangi dili biliyorlarsa makine öylece tercüme ediyor.
Fakat söylenen aynıdır.
Peygamberlere de kendi dillerine içlerindeki bilgisayar tercüme ediyor.
O da bizim anlayacağımız dilde söylüyor. Demişler ya :
“Gözsüze fısıldadım”
“Kime fısıldadı?”.
“Sağır sözüm anladı”
“Sağır kim?”.
“Dilsiz çağırır söyler dilimdeki sözümü”
“Dildeki söz ne?”.
21.3.1987 Cumartesi
“İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun : Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer 39/30)
“Yâ hasraten alel ibad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihi yestehziun : Ne yazık şu kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.” (Yâ Sîn 6/30)
“Üd'u rabbeküm tedarruav ve hufyeh innehu la yühibbül mu'tedin : Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf //55)