Vahîy

Vahiy:

Aklın kavrayamadığı, kulakla alınamayan sessiz ihtizazların, insan mekanizmasında “Söz, Lâf, Mânâ”ya çevrilerek çıkan, kulakla duyulan ilâhî sözlerdir.

Kelâm, Kur’ân-ı Kerim budur.

Biz buna ALLAH kelâmı diyoruz.

Mânâya...

Dikkat...

Kur’ân-ı Kerim yâni kulakla duyulan ilâhî sözler Arapçadır.

Fakat ilâhî ihtizazlar yâni “vahiy” Arapça değildir.

İhtizazların, vahyin çevrildiği yerin dili Arapça olduğundan o şekilde seslenmiştir.

Vahiy aslen bilmediğimiz akla sokamadığımız “ALLAH” çadır.

“ALLAH”ca nedir?

Hiç kimse kendi sesini tanıyamaz.

Sebep çok büyük...

İnsan ALLAH’ın muhatabıdır.

ALLAH ile sesle temas etmektedir.

Teybe ses veren kendi sesini tanıyamaz.

Neden böyledir?

Sapıtma.

Hâlâ anlayamadın mı?..

Bundan başka açık izah yoktur.

Vahiy :

Feyz tariki ile bildirilen şey ...

Beyan-ı ilâhî...

Bu beyan-ı ilâhîyi anlamak da hünerdir.

Birçok ilimlerin anahtarı bu beyanlarda, bize göre gizli kapaklı aşikâr izah ve haberler vardır. LEDÜN:

İlm-i gayb, Esrar-ı İlâhîyeye vukuf, Haberdarlık, Bilme.

Bunları yâni gizli şeyleri açık şekilde gösteren...

MEÂL:

Sözün delâlet ettiği şey. Mânâ.

TEFSİR:

Mânâsını beyan, izah etmek.

ICÂZ:

Âciz kılmak.

Acze düşürmek.

En güzel söz söylemenin en son noktası icaz-ı Kur’ân.

İnsanı ona nazire yazmaktan âciz bırakan hüner.

Hikmet;

Daima ALLAH’ın ilim ve kudretinin eserlerindeki görülen hakikatler sırlar için söylenir bir kelimedir.

ALLAH’ın ilim ve adaletinin birleşmesinden hasıl olan bir sıfat-ı şerifedir.

Mevcudatın yaratılışındaki “ZÂHİR ve BÂTIN” sırlar ve sebepler için söylenen bir kelime-i şerifedir.

Bir misal: Resûlü Ekrem’i annesi emzirmemiştir süt anneye verilmiştir. Sebepler malûm... Fakat ilâhî murad niçin böyledir, “Hikmet”?

Resûlü Ekrem doğmadan babadan, altı yaşında iken de anadan yetim ve öksüz kalmıştır.

İsa peygamber babasız doğmuştur. “Hikmet”?

Zekât emirdir.

“Er REZZAK”a senin inanma derecene göre ölçüyor.

Bu imtihanda kopya yoktur.

Zekâtı tam vermeyenin “Er REZZAK” olduğunda şüphe vardır.

Zekâtda çok hikmet vardır.

ADEM:

Yokluk.

Olmama...

Herşey yoktan halkedilmiştir.

Bu söz aklımıza göredir.

Hangi malzeme ile?

Bilmiyoruz.

ALLAH’ın işi, onu hiç bilemeyiz.

“İnsanı topraktan halkettik” diyor.

“Ettim” demiyor.

Hayvanlan neden halketti onu da bildirmiyor.

Topraktan diyor gizlemiyor.

Yokluk diye birşey yoktur.

Herşey vardır.

Herşey O’ndan, O’nun yarattığı, fakat herşey O değil.

Neden yarattı bilinmiyor.

“İnsanı topraktan” o hâlde toprak vardı.

Toprağı neden yarattı?

Suyu neden yarattı bildirmiyor, gizliyor.

Herşey vardır yokluk yoktur.

İdrakimiz bunları kavrayamadığından yokluk bizim aklımıza göredir.

“Herşeyin ustası benim!” diyor “Rab”bım.

“Yaratılmış ve hâlen âlemde var olan her şeyin, RABBT ustası olan ALLAH’a hamd ederim.” Düşün!

Besmele “Tevbe” sûresinde yoktur. Medine.

“Nahil” sûresinde “İNNEHU MlN SULEYMANE” Mekke.

Âlem : İsimdir. Umum mahlûkat.

Âlemin : Yaratılan var olan

Alemun : Umumi isim

Avalim : Umumi isim.

“Kün : ol!” dedi herşey oldu.

Kime “ol!” dedi?

Muhatap kimdir?

Olma “Feyekün” derse hiç birşey kalmayacak.

Yokluk diye birşey olmadığına göre herşey vardır.

Hiçbir şey kalmayacak.

Yalnız kendi kalacak.

Nerede kalacak?

Bir esrar oyunudur gidiyor.

İşin içinden çıkmak kolay değildir.

Aklın alabildiği ne varsa âlemde hep O’ndan.

Fakat onlar O değil.

Bu iki kelimenin içinde yoğrularak idrakine sokmaya çalış.

Kef. Ha. Ye. Ayın. Sad...

Sır aha bundadır.

Bunun ne mânâya geldiğini haber vermiş olsak, ayakların ıslanmadan su üzerinde yürüyecek bir duruma gelirsin.

İster inan ister inanma!..

19.6.1987 Cuma