“Ad kavmini yok eden ses” nedir?
Tek bir ses...
“INNA ERSELNA ALEYHÎM SAYHATEN VÂHİDETEN” Âyet “Biz onun üzerine tek bir ses gönderdik!”
Mahvoldular bir anda yenmiş saman gibi oldular.
BiZ, (Burada yaradılış kanununda bulunan değişmez icra kuvveti)
“ALEYHİM” onların üzerine. “Onların” demek, bu kanuna aykırı hareket edene, o kanunun ceza vermesi...
1- “Sesinizi peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin” âyet. “Yükseltmeyin” emirdir. Bunda ne gizlidir?
2- “ALLAH yavaş konuşanları sever”. Hadis.
Gürültü, yüksek ses ALLAH’a karşı edeb dışıdır.
ALLAH bunu sevmez, isyan olur...
3- “Tebessüm ALLAH’dan, kahkaha şeytandandır”.
Tebessüm ilâhî bir tezahürdür.
Kahkaha ise şeytanidir.
Yâni edeb dışı demektir.
4- “Sûr-u İsrafil. Borusunu üflediği zaman herkes birden dirilecek”. Âyet.
5- İnsan maddesinin tahammül edeceği ses hududludur.
“Hududu aşmayınız”. Âyet.
ALLAH hududu aşmayanları sever.
Ses, Gürültü:
Bunlar vücudun tahammül hududunu aşarsa, insan vücudu maddesini “ter” gibi taşıdığı kan kimyası bakımından minerallerin, organik uzvî maddelerin, atomların kaynaştığı bu muhitli küçük bir ihmal buhar olmasına kadar gidecek bir bomba hâline getirir, âni bir patlama, yanar kül olur.
Gürültü, Âni olur.
Tedrici devamlı olur.
Zaman zaman devam eder.
Şiddetine göre yaptığı titreşimler :
1- Metabolizmayı
2- Kimyasını
3- Atom muvazenesini
4- Anyon, katyon elektrolizini
5- Sinir sistemini
6- Dimağ maddesinin hususi bir vazifesi olan ruhî faaliyeti etkiler...
Devamlı gürültüler: Kanda, dimağda potasyum muvazenesini bozar.
Kanda çinko, bakır, kalay, demir, potasyumun azalmasına sebep olur. Sinirlerde, Ruhî bunalımlarda, Delilerde potasyum eksiktir.
Krom eksikliği damar sertliğine bunların ses gürültü ile alâkası sıkıdır ve vardır.
Ses ihtizazları böbrek taşlarını parçalıyor.
Kuvvetli ses, Siren 30 sn de yumurtanın beyazını pişiriyor.
İnsan vücudunun maddesi kimyası ile birlikte:
Soğuğa, Sıcağa, Sese, Gürültüye, Ziyâya, Ateşe, Gülmeye, Gıdıklanmaya, Havaya, Suya, Kedere, Sevgiye, Cinsi ilişkiye tahammül hududu muayyendir.
Bunların azalması veya çoğalması vücudun âni veya tedrici yok olmasına yol açar.
H2O su hararete maruz kalırsa buharlaşır.
Hidrojen ve Oksijene ayrılarak yükselir.
Yukarıda bulut olur.
Bu bulut soğuğa elektriğe çarpılırsa tekrar Hidrojen ve Oksijenle birleşerek su olur. Aşağıya iner.
Bir misal verelim: Fen ve ilmin izah ettiği tabiî bir olayın izah edilemeyen tarafı;
Şimşek, bir elektrik boşalmasıdır.
Fakat izahı kolay değildir.
Her şimşekde 10 milyon volt değerinde bir gerilim vardır.
Açığa çıkan bu enerji havada âni bir hararet yapar.
Bu hararet 15.000 C0 derece kadardır.
Bu sıcaklık bir saniyenin 1/1000 i kadar sürdüğü için ısınan hava büyük bir hızla yükselerek dağılır.
Soğuduktan sonra tekrar havanın eski yerine dönmesi de gök gürültüsünü meydana getirir. Şimşek çakışı yarım saniyede yere düşerken, 50 m. yakın yerden yukarı diğer bir akım ile birleşir.
Kümülüs-Limbus bulutunun tabanı yâni alt kısmı negatif, tavanı üst kısmı pozitif yüklüdür. Bir bulutdan biri yere, biri de yerden yukarı akımlar birleşerek bir elektrikî kanal yaparlar.
Bu da yıldırım düşmesidir.
Bu izahlar fennî, ilmî akademik izahtır.
Akıl kabul eder.
Şimdi:
Atmosferdeki bu elektrik nereden geliyor?
Bilinmiyor.
Çok nazariyeler var.
Hiçbiri doyurucu değil...
Bunları tekrarlamak cehâletimizi başka bir kıyafete sokarak meydana çıkarmak demektir.
Nazariyeler fennin öyle bir arka kapısıdır ki ön kapıdan geçmek kudret ve cesaretini haiz olmayanlar ancak buradan sıvışmayı düşünürler.
Hakikat daima hakikatdir.
Onu göstermek için muayyen bir zaman olamaz.
Söylenip söylenmemesi lâzım gelip gelmediği bir mevsim de yoktur.
Filozofların birçokları en açık meseleleri, bir takım boş lâf tufanları ile boğarlar.
Onların zekâsı ancak basit ve vazıh şeyleri karıştırmak ve muğlak hâle sokmaktır.
Maddî düşüncenin bir hududdan sonra küflenmiş perdelerini yırtmak lâzımdır.
O zaman nereden geldiğini anlarsınız.
5.6.1987 Cuma
“İnna erselna aleyhim sayhaten Vâhideten fe kanu ke heşimil muhtezir : Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.” (Kamer 54/31)