Çöl

Kum denizi.

Kızgın kumlar.

Nebat. Ot yok.

Güneş. Sıcak.

Kum fırtınası daima çölün yüzünü değiştirir...

Bazen küçük bir su kaynağı, bir iki ağaç...

Bazen küçük göl.

Buna vaha ismi verilir...

Buraları bazen çöl yolcularına uğraktır.

Bazen de küçük bir kabilenindir.

Çölde: Deve. Koyun, çöl insanlarıyla beraberdir.

Çölde hakîki insan olarak duygular seferberdirler.

Bu duyguları korumak için bütün heybetiyle cesaret ortaya çıkmıştır.

Güzel duygularla doludur.

Şâirleri vardır, zekidirler.

Misafirperverlik en yüksek derecededir.

Fakir olsa bile...

Çöl onları hakiki insan hasletleri içinde tutar.

“Mensif ’ sofraları meşhurdur.

Atları bile asildir.

Çölde herşeyde: Hayvanda, İnsanda. Nebatda. Kumda. Sıcakda...

Sabır vardır Kanaat vardır Asalet vardır

Çölden ayrıldı mı misafirperverlik ve cesaret çölde kalır...

Çöl bunları haberin olmadan geri almıştır.

Bunun niçinini düşün bul!..

O zaman peygamberlerin niçin çöle ve sıcak iklimlere geldiklerini. Hayvanlarının başka, meyvalarının bambaşka, insanlarının diğerlerine benzemeyen dış, iç görünüşlerinin sebeplerini anlarsın.

Hele beyaz ırk, siyah ırk hikâyesi kendiliğinden hâlledilmiş olur.

Niçin siyah ve niçin beyaz ırk yaratılmış?..

Şayanı dikkatdir...

Çöllerde Arap kabileleri insanları yaşarlar.

Bunlar da beyaz ırkdandır.

Beyaz Araplardır.

Siyah çöl insanı yâni zenci yoktur.

Bu beyaz Araplar yâni çöl arapları en güzel beliğ Arapça dilini onlar konuşurlar.

Zira tabiatla doğrudan doğruya karşı karşıyadırlar.

Aralarında karışık dekor yoktur.

Güneş. Sıcak. Kum. Beyaz renk. Siyah. Gök mavisi semâ... Cece yıldızlar...

Bu temel tabiat muhiti içinde zihin ve idrakleri, düşünceleri bu basit dekor içinde özüne giderek temiz düşünürler, konuşurlar, berrak ifade ederler. Doğrudurlar.

Asildirler.

Yalan bilmezler.

Açık sözlüdürler.

Bu böyledir...

Üç beş yanlış söylenmiş sözlerin esiri olup hayır deme!

Ben asil çöl insanlarını anlatıyorum.

Mânâyı heceleyerek bütün sahte sözleri atmak gerek.

Şimdi çölü iyi anlamak için:

Rüzgâr yok.

Yaprak bile kımıldamıyor.

Issız bir sahilde düşün kendini ve dinle bizi:

Sahile muntazam dalgalar birbirini takip ederek vuruyor.

Rüzgâr olmadığı hâlde...

Lâfa dikkat et.

Rüzgâr yok...

Kayalar var.

Zamanla bunlar aşına aşına çakıl oluyor.

Çakıllar da birbirine çarpa çarpa kum oluyor.

“Aşına aşına”.

Kayalar çakıl oluyor.

Çakıllar da birbirine “çarpa çarpa” kum oluyor.

Aşınmak, çarpmak başka mânâlardır.

Bunu anlamaya savaş.

Uğuldayan bir ıssızlık.

Fenni ismi ihtizaz.

Titreşim...

Ne demek bu?

Diğer ismi tesbih dediğimiz intizamlı sessiz uğultu, titreşim...

Atom kaynaşması gibi, duraklama yok.

Denizde istiridye denilen bir hayvanın kabuğu vardır.

Kulağa korsan uğultu gelir.

İşte ona...

Kayaları çakıl yapan su.

Çakılları kum yapan su.

Kayaları çakıl yaparken çakılları kum yaparken duyulan ve duyulmayan bir uğultu var ya; ihtizaz...

O da zikir...

Kum kıvama geldi mi...

Su çekilir...

Çölü su çekildikten sonra yapan da suyun gitmesi değil mi...

Bazen deniz coşar dalgalanır.

Fırtına. Dev dalgalar...

Rüzgârın işi bu.

Biliyoruz ilmen izah ediyoruz.

Sebebi kuruntusuz şüphesiz:

“Evet doğrudur!” diyoruz ama niçin rüzgâr oldu?

Onu da biliyoruz.

Sebep üstüne sebep, hepisi izah ediliyor, doğrudur.

Niçin böyle?

Kâinat nizamının böyle oluşu...

Niçin böyledi?..

Nedir bu?..

Orada duraklıyoruz.

Duralım.

Bu, duruma ta’zim ve asıl sebebi bilmediğimiz bir azameti tasdiktir bu...

Ne duraklıyoruz ya!

Burada aklın idrak hududuna hürmet gerekir.

Denizde boğulsan bile eğer bir balık seni yemezse su seni muhakkak sahile karaya atar.

Bu ne demek?..

Suyun bir bildiği var demek...

“Al malını... Geri... Bende boğuldu amma!..

ALLAH seni topraktan yarattı.

Mayanda harcında Ben de varım amma.

Toprak olmasaydı Ben de görünemezdim!”

Bu iki dostluk için:

Toprak altında ezilerek ölen.

Suda boğularak ölen.

ALLAH nezdin de ceseden şehid sayılır...

Kim olursa olsun.

Şehid demek ALLAH’ın hoşuna gitti demektir.

Rahmeti dostun olan toprakda ara!

Çıkalım toprağa...

Kum danelerinden husule gelmiş susuz deniz...

Nedir bu Çöl?..

Yahut suyu çekilmiş deniz...

Gözün alabildiği kadar susuz deniz.

Resmini çizelim:

Su yok. Nebat yok.

Böcek bile yok.

Kum var.

Güneş var.

Sıcak var.

Mikrop yok.

Kuş uğramaz.

Yağmur yok...

Bulut uğramaz ki...

Çölün sözle resmi basit olarak bu...

Rüzgâr olmadığı zamanlarda çölde derin bir uğultu vardır.

Kum taneleri arasında göremediğimiz bir titreşimin sesi bu.

Zikrediyor...

Uğuldayan bir ıssızlık.

İşte çöl.

Muazzam steril bir yer.

Hakiki çöl budur.

Çöller vardır kendine mahsus nebatı vardır, böceği vardır, çok az suyu vardır, hayvanı da vardır.

Hiç bir nebâtın, hayvanın, insanın, böceğin, yaşayamayacağı soğuk çöller de vardır. Dünya ve bütün yıldızlar ilk defa kızgın çöldü...

Sonra soğudu çöle döndü.

Daha sonra sıcak çöle döndü.

Yaratılışın bütün safhaları geçdi.

Su oldu.

Hava oldu.

ALLAH’ın takdir ettiği dekor teşekkül etti.

Bir nizam kuruldu...

Bütün bu safhaların küçültülmüş şekli hâlâ var:

Yanardağlar.

Buz çölleri.

Sıcak çöller...

İnsanlar ilimle sıcak çöller ile buz çölleri arasında dolaşıyorlar.

Tesadüf mânevî bir kanunun bize gizlenmesidir.

Bir şeye mânâsız demenin, mânâsızlığın içindeki mânâya hakaret olur. Onda da bir mânâ vardır.

Aklın etmediği tesadüfler vardır.

O noktaya akıl ermez değil.

Yetmez...

Bazı alışkanlıklar vardır küçükden kalma!

Nasihatlar vardır, öğütler vardır.

Bunlara ve hiç kimseye kötü deme!

Kötülerden uzak dur yeter.

Sen yaşlandıkça o güzel şeyler de beraber seninle yaşlanır.

Geride kalma.

Onlara sadık kal rahat edersin.

Aklın nûru zekâdır.

Zekâ bilgi ile ortaya çıkar.

Bilgisizlik ahmaklık doğurur.

“Ahmaklık” ALLAH’ın verdiği akla hakaret olur ki bu bir nevi küfürdür.

“Beşikden mezara kadar ilim peşinde koş!”

“Bilen ile bilmeyen bir olur mu?”

Bu hadis ve âyet aklın nûrunun ortaya çıkması için ALLAH insana serbestiyet vererek onu “aklı” çalıştır diyor.

O hâlde öğrenmemek bir nevi ALLAH’ın tavsiyesine itiraz olur ki bu da küfürdür.

“Bir şey öğren ama mükemmel öğren,

Her şeyi öğren, fakat iyi öğren”.

Öyle bir devirde yaşıyoruz bugün:

Ankara’dan Newyork’a gönderilen bir radyo sinyali bahçede oynayan çocuğuna bağıran bir annenin sesinden daha çabuk ulaşıyor.

Biliyor musun?

O hâlde...

Bunu anlamak kolaydır fakat aynı derecede de güçdiir.

Çıplak ayakla toprağa basanın duyduğunu kunduralı insan duyamaz efendim!..

1.1.1988 Cuma

Nezd : f. Yan. Yakın. Karib. * Göre, nazarında, fikrince. (Arapçadaki "ind" mânâsındadır)