Ahsen isimler.
“Ondan daha başka güzel yoktur!” demektir.
Bunların hepsi ALLAH’ı anlatmak içindir.
Bir kimseyi anlatırken şöyledir böyledir diye târif ederiz.
Bu isimler de ALLAH’ı anlatarak onu anmaktır.
Yâni zikir içindir.
O’nu anarak insanda bir hâl zuhur eder.
Hakiki zikir de odur.
Bu sûretle kâinatın tesbihatma girmiş olursun.
Yerler ve gökler (ne ise) hep ALLAH’ın AZÎZ ve HAKÎM olduğunu tesbih, ediyor durmadan...
Atom kaynaşması işte bu tesbihatın en ince tarafıdır.
O raksa girmeye çalış!
Mu’tad harici ALLAH’ın bazı isimlerim, Kur’ânda geçen isimlerini bazı âyetlerle bir araya getirerek yalvarmak vardır.
Dua budur.
“İki deniz âyeti”.
Cebeli Tank boğazında suların tuz kesafeti Akdenizde ve Okyanusda başka başka olduğu hâlde birbirine geçmiyor.
Bu da yaratılış nizamına aykırı gibidir.
Sebep nedir?
Bunun gibi, söylediğimiz dua da mu’tad harici bir yalvarmadır.
Hususidir.
Söyleyenin şahsî arzusudur.
Okumanın Miktarı, Adedi, Zamanı, Vücudda yaptığı ihtizazlarla evvelâ Vücudun, Ruhun hazırlanması sonra hareket...
Mideye alınan birşey muayyen bir müddet sonra kana geçer.
Herşey evvelâ bir miktar bir zaman bir müddete tâbidir.
Bunlar çok mühimdir...
Nuh Peygamber zamanında, milleti azıttı.
Toprak, sessiz sözsüz, benden yaratılan bu insanlar beni utandırmaya başladı dedi.
Toprak suya:
“Ben olmasaydım sen görünemezdin.
Çık yukarı görünme!
Tekrar, görün yâni su ol!
İkimizin harcından olan bu edebsizleri boğalım!” dedi.
Gizli niyaz ettiler yaratana...
Yaratan hoşlandı bu vefâdan.
Nuh’a:
“Gemi yap!” emri çıktı.
Gemiye aldı bildiği her şeyi.
Gelmeyenleri bıraktı.
Yağdı! Yağdı! Yağdı! Yağmur günlerce...
Gemi yüzmeye başladı.
Toprak görünmez oldu.
Boğuldu gittiler âsi millet.
Artık emir çıktı: “Ey arz suyunu yut! Ey semâ sen de suyunu boşalt!”
Toprağın, suyun niyazı kabul olunmuştu.
Nuh tufanı bu...
Nuh’un duası ile tufan oldu.
HAKK’ın emri ile sular çekildi.
Bugün gafiller böyle birşey oldu mu olmadı mı münakaşa ediyorlar.
İnsanın inanma kuvvetini ölçmek için hadiseler sebeplere bürünür tekrar ortaya çıkar.
İnanmıyorlar da Nuh’un gemisini arıyorlar.
Bunun niçin olduğunu bilmiyorlar, inanmıyorlar.
Onların ümmeti de inanmamıştı.
Yine tufan var amma görmüyorlar.
Nuh tufanında ölenlerin hepisi bin kişiyi aşmaz...
Her gün dünyada bunun misilleri oluyor.
Denizde, Havada, Yerde, Zehirlenmeler, İntiharlar basit sebeplere bağlanamaz. Bağlanacak sebepleri de söylersem bile inanan yok gibidir.
“Mü’min Mü’minin aynasıdır” derler.
İnsanda tecellî eden “EL MÜ’MlN” esmâsını görmek mümkündür demektir.
İnsanlar yek diğerinin yüzüne bakarken ceseden ve ruhen temiz olmaları lâzımdır.
Öyle olursa “El Mü’min” esmâsının tecellîsini görürler.
Merhametli olurlar.
Afvederler.
Doğru olurlar.
Yek diğerine güzel duygularla bakmak bunu görmek demektir...
Musa :
“Yâ RABBi! Bana kendini göster!” dedi.
“Beni göremezsin Yâ Musa!”
“Ben görünmem!” demedi.
“Dağa bak!” emri çıktı.
“Vakdaki RABB dağda tecellî etti. Dağ birden bire eridi.”
Şimdi dikkat et:
“RABB dağda tecellî etti.”
Halbuki RABB mekândan münezzehtir.
“Ben kulum ile görürüm!” buyuruyor hazreti ALLAH.
Musa’nın göz kuvvetine RABB iştirak ettiğinden dağ eridi.
İnsan serbest bırakıldığından her zaman RABB her işe iştirak etmez.
Tahammül kadar sende tecellî eder.
Musa buna tahammül edemedi, düştü kendinden geçti...
ALLAH kelâmı Arapçadır.
Fakat bunu anlamak için”ALLAH”ca bilmek lâzımdır. Ama aslen ALLAH’cadır.
Şeklen öyledir.
Bunu bil!
Hakiki konuşan ALLAH’dır.
Ses ve sedâ Muhammed Aleyhisselatı vesellem, ALLAHca’yı kendi dili Arapça olduğu için Arapça söylüyor.
Cenabı ALLAH dostu ile ALLAH’ça konuşur.
Yalnız, onunla konuşmak için “mi’rac olan namazda” Resûlü Ekrem’e indirdiği Arapça kelâmı ile ibâdet eder.
O kadar...
Kendi dilin ile iste arzularını, hem HAKK her dili bilir.
Hacı Bektaşi Velî.
Hacı Şabanı Velî
Arapça bilmezlerdi amma ALLAHca bilirlerdi.
Fazilet, ahlâk dersi vermekle olmaz.
Gül tohumunda :
Gül, Yeşillik, Renk, Koku gizlidir.
Bu tohumu Toprağa, Suya, Güneşe göstermek lâzımdır.
İnsanda gizli fazileti ortaya çıkarmak için semâvi haberlere inanmak lâzımdır.
Faziletsiz inanmayanlar, dinsizdir.
Dinsiz de faziletsizdir.
İnsan vücudunu unutup ruhun hakim olduğu vaziyet namazdır.
Namaz ALLAH’ın huzuruna kabul vasıtasıdır.
Yahut girebilmek yoludur.
Bir yay boyu kadar.
İnsan insandır.
Tanrılaşamaz demektir.
Bu “yay boyu” haddini bilmektir her şeyde...
Kelimeler bazen bir şey ifade etmez.
Bazen kâfi gelmez.
Bazen zehir gibidir.
Bazen buhar gibi ruha dağılır insanı mutlu eder.
Sâde akıllılar fikir sahibidir.
İnsanların geri kalanları fikirlerin eseridir.
ALLAH kudret ve güçleri ile mütecellîdir.
Bunu beşeriyetin bugünkü tekâmülü tamamıyle ortaya koymuştur.
“ALLAH yetecella fi’l- asrı’l- âlem”
Herşey ALLAH’da hazır ve nazırdır.
“Her yerde hazır ve nazırdır” demek doğru değildir.
Boş yer var mânâsı çıkar.
ALLAH yoksa hiçbir şey yoktur.
En basit maddî bir misal söyleyelim.
Güneş 1 saniye olmasa kâînatda herşey biter.
“İnsanda zâhir olduğum kadar hiçbir şeyde zâhir olmadım!”
Kudsî hadisi insanı titretmelidir...
Ne paye insan için.
Ahsen-i takvim insan, serbest bırakıldığından her zaman RABB, her işe iştirak etmez. Tahammül kadar tecellî eder.
Sen bunu hususi şekilde çoğaltmak istersen o zaman mu’tad harici yalvarma yapacaksın...
ALLAH, RABB, İLÂH, HAKK Gibi mübârek lâfızlar vardır.
Rabbü’s- Semâvat Rabbil’- Ard Rabbü’l- Maşrıkeyn Rabbü’l- Mağrıbeyn
Rabbi’l- Mü’min Rabbi’l- Rahîm Rabbi’l- Felak Rabbi’n- Nas Lâ ilâhe
Hakki’l- Mübin.
Bunlar nedir?
Bu lâfızların yerine ALLAH lâfzı konamaz.
O hâlde bunlar nedir?
ALLAH ile konuşmak için hitap kelimelerini bilmek lâzımdır.
“Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm.”
“ALLAH insanı kendi sûretinde yarattı!” demek;
Esmâlarmın tecellî yeri insandır.
Esmâların birleşmeleri insan şeklini husule getirdi.
Bir nevi krıstalografi...
Her şey kendi kristallerine göre billurlaşır.
Kar taneleri geometrik şekildedir.
Herşey böyledir.
Zira ALLAH herşeyi sikletli hacimli ve şekilli halketmiştir.
Her şey kendine göre donar...
Son söz şu:
Mansur “Ene’l- HAKK!” dedi.
“Ben ALLAH’ım” demedi.
Onu anlamadılar.
İşkence islâmda yasak ve küfür olduğu hâlde o zaman işkence ile Mansur’u parçaladılar. Bunu hâllet!
Ben söylemem.
Zira her yer karışır.
Zâten evvelce karışmıştı...
Mezarda bile: “RABB’ın kim?” sorulacak.
“ALLAH’ın kim?” değil....
Kimse soramaz bunu...
Tesdi helâda kullanılmaz.
Anlayamadın.
O hâlde sözümüzü geri aldım.
Yol değişir.
Yoldaşlık değişmez.
Doğru söze kızılmaz.
Fakat doğru söyleyene ise...
Sabır iyidir.
Ümidi kesmekten...
Bazı kelimelerin geri alınması mümkün değildir.
Bilirmisiniz geçmiş pişmanlıklar doğrulmaz.
Kazâlar hiç beklenmedik anda gelir.
Unutma.
Kendini kendine emânet et, kılına bile zarar gelmez... 25.1.1988 Pazartesi
“Mereclbahreyni yeltekiyani. Beynehuma berzahun la yebğiyani. : İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmazlar.” (Rahmân 55/19-20)
“Ve kiyle ya erdubleiy maeki ve ya semaü akliiy ve ğidal maü ve kudiyel emru vestevet alel cudiyyi ve kiyle bu'del lil kavmiz zalimin : (Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Hûd 11/44)
“Ve lemma cae musa li mikatina ve kelemehu rabbühu kale rabbi erini enzir ileyk kale len terani ve lakininzur ilel cebeli fe inistekarra mekanehu fe sevfe terani felemma tecella rabbühu lil cebeli cealehu dekkev ve harra musa saika felemma efaka kale sübhaneke tübtü ileyke ve ene evvelül mü'minin : Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” (A’raf 7/143)
Mu’tad : Âdet. Âdet edilen iş. İtiyad edilen. Alışılmış olan.