ALLAH eli : ALLAH’ın eli...
İnsanın en kudsî uzvu elidir.
“Ene fi yeddi sırren min esrarullah”
“İnsanı kâmilin olmuşam kulu
İster yağmur yağdır ister dolu
Nidem ben ummana daldıktan sonra”
Su’da ve herşeyde “KÜN” lâfzı “OL!” emri gizlidir.
O emir bir defa verilmiştir.
Hududuna geldi mi tecellî eder.
Su’ya : Sıcağa maruz kalırsan, buhar “OL!”
Buhar’a : Soğuğa uğrarsan, yağmur “OL!”
Yağmura : Daha soğuğa maruz kalırsan, dolu “OL!”
: Daha soğuğa kalırsan, kar “OL!”
Emri verilmişdi evvelden...
“Tekrar hududa geldi mi eski hâlini al!” emri de kendisindedir.
Bütün kâinatda atomlarda, bütün vücud hücrelerinde devamlı bu “OL!” emri gizlidir.
Bu tesbihatdır.
Kimya. Fizik. Fizyoloji.
Bu emrin devamlı ahengidir.
Bunlar zikirdir.
İster zikret hepsinde, hedef ALLAH’tır.
Bütün zikirlerde söylenen kelimeler âletdir.
Bunlara hulûs ile devamla kalbde târifi mümkün olmayan bir hâlet hasıl olur.
İşte asıl zikir odur.
Dikkat “Budur” demiyoruz.
Lâfa dikkat...
Bütün atomlarda vücud hücrelerinde bu tesbihat devam etmektedir.
Kalb bunu hissettiği zaman “HAKK’ın” zikri o zaman ortaya çıkar.
Yine dikkat “ALLAH’ın” demiyoruz “HAKK’ın” diyoruz.
Mansur bundan dolayı bağırdı.
Söylediklerim kuru lâf değildir.
Kendini bulmak HAKK’ı bulmaktır.
Dışarıdan bakarsan birşey göremezsin.
İçeriden dışarı bakarsan o zaman iş başka türlüdür anla.
İçeri ve dışarı nedir onu bil... Öğren!..
Şunu unutma :
Dimağın birkaç santimetre küp boz rengindeki maddesi içine, herşeyi sığdırmak isteği gülünç bir iddiadan başka birşey değildir.
Şekillendirilmiş bir şeyden başka anlayamamak beşere mahsus aczlerden biridir.
İşte, her şeyi görebilir bir hâle getirmek arzusu, biz insanlara buradan gelmektedir.
Hiç bir şey göründüğü gibi, anlaşıldığı gibi olmuyor.
“İnsanı Ahsen-i takvim “yarattık”.
Bunun için velâyet insana verilmiştir.
“Velekad kerremna beni Âdeme”
“Kerem ve kerameti insana “Verdik”...
El işte bu...
“Yedullah” âyet.
En mukaddes kıymetli uzuv insanın elidir.
“Sizin yardımcınız “ALLAH” dır”. Âyet.
Yardımcınız “Benim” demiyor.
Niçin?
Neye karşı yardımcıdır?
Sanki âyet başka bir yerden kullara:
“Sizin yardımcınız yalnız ALLAH’tır” buyruluyor.
“Yardımcınız yalnız benim!” hitabı olursa kime karşı suali ortaya çıkar.
O zaman başka bir yerden gelecek âfet, dert, düşman için:
“Ben arkanızdayım ona karşı ben koyarım!” mânâsı çıkar ki hâşâ böyle şey olmaz.
Bu;
“Ben sizi yarattım.
Akıl, irade verdim.
Nefis “Verdik”
Serbest “Bıraktım”.
Bu serbestiyet sırasında kainatdaki kanunlar ki, maddî ve mânevî bunlar sünnetullahtır. Bu kanunlardan dışarı çıkmayanı bundan tavakki ve kaçmanız için bir sebep hududu “koyduk”, bunlar “benim” kanunlarımdır.
Onlar da size yardımcınızdır!” demektir.
“Bundan dolayı yegâne yardımcınız o kanunları koyan “ALLAH” dır!” demektir.
Mutlak hakikat ALLAH’dır.
Her şeyin HÂLİK’i O’dur.
Fakat herşey “O” değildir.
Kur’ân-ı Kerim’de “ALLAH”;
Bazen “Biz”, bazen de “Ben” lâfızlarını kullanarak kullara hitap eder.
Vahiyler doğrudan doğruya bazen Cebrail ile vâki olurdu.
Kur’ân-ı Kerim’de bir secde âyeti vardır.
O doğrudan doğruya Resûl’e gelmiştir ki Resûl ve etrafında oturanlar müşrikler hepsi birden görünmeyen bir kuvvetin tesiri ile secdeye kapanmışlardır.
O zamanlar henüz abdest yoktu.
Bu âyeti bugün telâffuz eden, duyan “hemen” secde etmek mecburiyetindedir.
Abdesti yoksa hemen elini yere sürer teyemmüm eder ve secde yapar. Teyemmüm zâten kazası olmayan hususlar için emrolunmuştur.
Sabah ve akşam namazlarında, bir de bu secdede teyemmüm yapılır.
Vakit geçmesin diye su aranmaz.
Diğer namazların “ara namazları” kazası olduğundan su bulduktan sonradır, istisnası yoktur. Rica ederim dır dır etme!..
1- “Biz onlara şah damarından daha yakınız”.
“Biz” ne demektir?
“Onlara” kimlerdir?
2- “Bana bir arşın yanaşana “Ben” on arşın yanaşırım” ne demektir?
Niçin “10” dur.
Bunlar kudsî hadislerdir.
3- “Ben insanın sırrıyım insan benim sırrım”.
“Biz hep iç içeyiz.
Birbirimizin dışında değiliz!” demektir.
Bunu idrak hududu içine sokanlardan biri “Mansur” gibi mırıldandı. “Cebrailem!” diyor.
Bu vasıtadır..
Dimağda düşünceler,
Sessiz sözler
Kelimeler
Sırri lâflar.
Bunları söze çevirmek bunu âlet vasıtası ile duyurmak yâni:
“Ruhun kudret ve güçlerini cesed mekânında kendisinin ait olduğu lâ mekâna bağlanması “ALLAH”a ile olur!” demektir.
“Ben” : Zât-ı Ahadiyetleri.
“Biz” : Esmâları ile tecellî, şekilleri bunların RABB’ıdır.
“Ben” : Vahiy, Zât-ı Ahadiyetlerinden sudur eder.
“Biz” : Kudret, kuvvetlerin tezahurlarıdır.
“Ben” dağa vahyettim.
“Ben” ağaca vahyettim.
“Ben” arıya vahyettim.
“Ben” Meryem’e vahyettim.
“Ben” Resûlü Ekrem’e vahyettim.
“Biz” nebîlere vahiy “ettik”.
“Lâ nüferriku beyne ahadin mir rusulih” âyeti kerimesi “BEN” ve “BiZ” lâfızlarındaki gizli “HAKK’ın” muradı, arzusundaki hikmetin ifadesidir.
HİKMET kelimesi :
Daima ALLAH’ın ilim ve kudretinin eserlerindeki görülen hakikatler, sırlar için söylenen bir kelimedir.
Meselâ:
Resûlü Ekrem’i annesi emzirmemiştir.
Süt anneye verilmiştir.
Sebep malum.
Fakat niçin böyledir. Hikmet?
Resûlü Ekrem doğmadan babadan, 6 yaşında iken anadan yetim ve öksüz kalmıştır. “Hikmet”,
“Ben” : Ruha... Sırdır.
“Biz” : Cesedde câri HAYYın husule getirdiği bütün havas, hassalar her türlü işleme, ahenk kimyası, fiziği, fizyolojisi...
Bu lâfızların yâni “Ben ve Biz” in içine dalmak için bazı âyetler - vardır.
1- ver rasihune fil ilmî
2- Fezküruni ezkürküm
3- Ve le kad kerramna beni âdeme
4- Ennallahe Rabbe Rabbeküm, Ben RABB RABB’ınızım,
5- Fe lillahil hamdü rabbis semavati ve rabbil erdi rabbil alemin. Ve lehül kibriyaü fıs semavati vel erdi ve hüvel azizül hakim
İyi insanlar gittikleri yerlere yalnız giderler...
Sıkıntı ve dertlere tahammül edin!
Sabırdaki güzelliğin zevkini duyun!
Yaşamak zâten budur.
Bazı olayların üzerinde düşünmemek lâzımdır.
Vücudunun gücünü kalbinin temizliği ile birleştirerek bize yardım et!
Dost dilinden tatlı bal yoktur...
7.3.1988 Salı
Tevakki : Çekinme, hazer etme, sakınma, korunma.
“İnnellezine yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydihim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü'tihi ecran aziyma : Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih 48/109)
“Ve le kad kerramna beni ademe. : Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık..” (İsrâ 17/70)
“.. .la nüferriku beyne ehadim mir rnsülih... : .. ..«Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..” (Bakara 2/285)
“....ve ma ya’lemü te’vilehu illellah, ver rasihune fil ilmî yekulune amenna bihi küllüm min indi Rabbina, ve ma yezzekkeru illa ülül elbab : .... Halbuki Onun te’vilini ancak ALLAH bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmrân 3/7) “İnnellahe Rabbi ve Rabbüküm fa’büduh, haza siratüm müstekiym : ALLAH, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” (Âl-i İmrân 3/51) “Fezküruni ezkürküm veşküru li ve lâ tekfürun : Öyle ise siz beni (ibâdetle) anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!” (Bakara 2/152)
“Fe lillahil hamdü rabbis semavati ve rabbil erdi rabbil alemin. Ve lehül kibriyaü fis semavati vel erdi ve hüvel azizül hakim : Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Göklerde ve yerde azamet yalnız O'nundur. O, azîzdir, hakîmdir.” (Câsiye 45/36-37)