Münevver – Aydın

Münevver, maddî ve mânevî nûrlandırılmış demektir.

Aydın, münevver demek değildir.

Dünkü münevver, dindardı.

Bugünkü aydın, dinsizdir.

Bu kelime küfür makamında değildir, inanmamıştır demektir.

Bugünkü dindar, câhildir.

Bugün aydın da, dindar da, yobazdır.

Buradaki yobaz kelimesi, işin aslını bilmeden gerçek dışı sözlere inanmış ve onun müdafiidir demektir.

Fakirullah’ın talebesi İbrahim Hakkı münevverdi.

Birçok eserleri olduğu gibi Mârifetname sahibidir...

Laplace münevverdi.

ALLAH’a inanmıştı.

Gök mekaniği diye kitabında bunu riyâzi olarak açıklar ve Napolyon ile konuşması meşhurdur.

Einstein (Aynştayn) münevverdi.

ALLAH’a inanmıştı.

“Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır” sözü onundur.

“İnancım var” beylik lâfıdır.

Bu lâf değildir...

Bu lâfı beğenmeyenlere cevap:

Aşık ile maşuk arasında yol vardır, fakat mesafe yoktur deriz.

Bu lâfı iyi anla bir daha oku.

Utanma: Elde olmayan bir haslettir.

Yüzün kızarması ruhun utanmasıdır.

Akli değildir.

İnsanlara mahsus İlâhî bir refleksdir.

Hastalıklarda bir İhtar-ı Rahmâni gizlidir.

Küçük bir baş ağrısı bile bu kadro içindedir.

Bir dertden ölen bir kimsenin çok defa ya vücudu, ya ruhu şehid olur. Kimse bunun farkında değildir.

Gaflet anında ruhun dalgınlığı, cesede suç işletir.

Ruhun asaleti buna tahammül edemez.

Cesedi katleder.

“Âni intihar” işde budur.

İnsanlar:

“Cinnet getirdi!” derler.

Halbuki değildir.

Nefis, harama sarılarak cesedi yavaş yavaş intihara götürür.

Bu bir nevi irade gevşekliğinden doğar.

Cesed ruhu kurtarmak için, intibaha davet için hastalanır.

“Tedrici intihar” budur.

Cinnet yâni delilik “iman” da değil “inkâr” dadır.

“Şeref sözü veriyorum!”.

“Şerefe!”der, içerler bu ne demektir?.

Şeref;

İnsanın “ahseni takvim” oluşudur.

ALLAH’ın en şerefli mahlukudur.

Onun kıymet ölçüsüdür.

Ne?

Şeref!

ALLAH yanında...

Artık o lâfları söyleyenlere siz hüküm verin, ben utanırım...

Cenaze tekbirlerle götürülürdü.

Muzika ile götürülüyor.

Namazı kılınırdı.

Şimdi ayakta seyrediyorlar.

Kaybolan an’anevi asaletin enkazı üzerinde teselli bulmaya çalışıyoruz. O da şuûrsuz ve bilmeden.

Fikrîn öyle dolu gölgeleri vardır ki, o yolda uğraşanlara yetişemezsiniz. O kimseler, tek başına bir nesildir.

Dünyada iki cins insan toplumu vardır :

Topluma saldıranlar.

Topluma hizmet edenler.

Bunları ayırmak her zaman güç bir iştir.

Kolay olduğu hâlde...

Ama onlar kendilerini ayırırlar.

Belli ederler.

Ma’sumlar da hapse girebilirler, idam edilebilirler.

Her işde dikkat etmek lâzımdır.

Dikkat aklın gözlüğüdür.

Sahibi devlet olana öfke, hiddet yakışmaz, önce kendi gideceğin yolu öğrenmeye kalk!.. Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir.

Ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.

İnsanın kızması, başkalarının hatâlarının intikamını kendinden alması demektir.

Yanlış yapmayan insan yoktur.

İnsanlık yanlışı kabul ve düzeltmekle ölçülür.

Ölüm karşısında niçin üzüntü duyarız?

Kaybettik diye kederleniriz.

Kaybedilen nedir?

Atma!..

Sus!..

Bulacağın cevap senin ne olduğunu gösterir.

Cevabı yoktur. Sus!..

İki cins insan vardır dedik yukarıda...

Bu iki cins insan erkeklerdir.

Kadınları bu tasnife koyamayız...

Niçin mi?

Soracaksın evet...

“Âdem’i topraktan yarattık!”

Havva “Nefsi Vâhideten” den yaratıldı.

Kelimeye dikkat et hem çok dikkatli ol! Bunlar âyettir.

Cevap bu âyetde gizlidir.

Anlamaya uğraş!..

Bunları anlamak için Arapça değil “ALLAH”ca bilmek lâzımdır...

İslâmda tesadüf diye birşey yoktur.

İlletini sebebini bilmediğimiz olaylara verdiğimiz isimdir.

Tesadüfü kabul şuûr ve aklın aldanmasıdır.

İslamda küfürdür.

ALLAH herşeyi halkedendir.

Tesadüfde birşeyin halkolunduğunu düşünen insandaki akıl ve şuûr yaratanın külli akıl ve şuûru olduğunu kabuldür.

Kendinde olmayan bir şeyi yaratana ve onun kanunlarına akıl ve şuûrundan ilâve etmez. Yapamaz.

HAKK’ı suçlu tutmak olur bu düşünce...

ALLAH’a karşı isyan kimse edemez.

Bütün isyanlar emrine karşı isyandır.

“Eğer dilenmenin ne olduğunu bilseydiniz kimseden birşey istemezdiniz”.

ALLAH’dan başka taraftan yardım istemekte HAKK’a karşı isyan kokusu vardır.

Burada “HAKK”, ALLAH’ın koyduğu nizam ve emrin doğru olduğunu tasdik demektir. İsyan kokusu bu doğruluğa inanmamaktır.

ALLAH’ın emirlerini yapmamak ALLAH’ı inkâr değildir.

Emirlerinin doğru olmadığını kabullenmektir.

Burayı iyi anla!..

Uçurumdur ha...

Sözümüz Hak’dır.

Doğrudur.

Eğer düşünür incelersen, mânevî gücünle...

Faizle para almak haramdır yasaktır.

ALLAH vermedi diye utanmadan işitmedi, utanmayasın diye.

Bu hâlinden senden utandı seni işitmek istemedi, ondan istediğini vermedi.

ALLAH bazen kendine dönen insanı işitmek istemez.

Ondan utanır.

Dileğini ondan ötürü yapmaz.

Bu cümlelerde ALLAH ile içli dışlısın ha, dikkat et burayı anla!

Zekât vermemek bankadaki veznedarın vezneden para çalması gibidir.

ALLAH’a karşı bir nevi vergi kaçakçılığıdır.

ALLAH’ın, emrine verdiği rızkın, malın çok az olan vergisini vermemektir.

Bir insana kâfir demek doğru değildir.

Bir nevi ALLAH’ın takdirine karşı evvelden hüküm vermek olur.

Ölüm, insan ları merhamet, yardım etmeye, âdil olmaya sevk etmiştir.

Bundan ötürü dedelerimizden bize kalan bugün hemen hemen harabeye dönen:

Camiler

Mescidler

Bedestanlar

Hanlar

Kervansaraylar

Hamamlar

Ahşap evler

Sebiller

Çeşmeler

Kuyular

imaretler

Akarlar

Şifâhâneler

Medreseler

Kütüphaneler

Misafirhaneler

Yıkan, yapan, ilerleyen ve gerileyen bir kuvvetin izleri bunları harabeye çevirdi.

Zira onları kullanan insanlar dedelerimiz göç ettiler.

Kanunî Süleyman, bahçesinde meyva ağaçlarına karınca arız olmuş.

Bunları öldürmek için Şeyhü’l- islam Zembilli Ali Efendi’ye iki satır yazmış; “Bunun günahı var mıdır?” diye.

Zembilli de iki satırla cevap vermiş.,.

Bu kağıt hâlâ Topkapı arşivinde saklıdır. (Tomar-ı Osmani 162).

Kânunî :

”Dırahtı sarmış olsa karınca Zarar var mı karıncayı kırınca?”

Zembilli :

“Yarın huzuru HAKK’a varınca Süleymandan hakkın alır karınca.”

Kralların, önünde hürmetle eğildiği cihan hükümdarı Kânunî Sultan, gönlünde ALLAH ve Resûl sevgisinin tesiriyle. Hak ve adalet üzerine tesis ettiği tahtının hakimiyet sahasını,

ufacık karıncanın minicik kalbine de sığdırmıştır...

Dıraht : Meyve ağacı demektir

Hayâ, insanın haberi olmadan nesilden nesile intikal eden ilâhî bir duygudur, izah edemeyiz. Utanmak, elde olmayan bir histir.

Yüz kızarır, baş öne eğilir, söz söyleyemez olur insan...

Utanma korku mudur, nedir o da bilinmez.

Velhasıl elde olmayan bir hisdir.

“Utanmaz!” diye lâkırdı vardır.

Bu yanlış kullanılmıştır.

Fena mânâda...

Bugün hayâ ve utanma kalmamıştır.

Onu harekete getirmek, ne kadar yazık ki kaybettik...

Zannetmem ki geri dönsün...

Utanma kelimesi de utanarak lügat kitablarına gizlenmiştir.

Araşan bile bugünkü lügatlarda yoktur, arayın isterseniz.

Sözlerimizi kan nakleder gibi damla damla anlamaya çalış!

Bilir misin: Ateşe yaklaşan tavuk kızarır ateşe birşey olmaz.

Tavuk lezzet değiştirir.

Hoşa gitme o zaman başlar yalnız çiğ et yemek âdet değilse...

Tavuk misali olmamalıdır.

Delilere biz deli diyoruz.

Bizim hareketlerimize uymayan hareket ve sözleri...

Bizim akıllı olduğumuzu da kendi kendimize biz hüküm veririz.

Deliler anlamadıkları şeylerin doğru olduklarını bilirler.

Doğru bulmadıklarını, bizim onlara deli dememize sebep olur.

Fakat siz burnu ile yemek yiyen, kulağı ile su içen deli gördünüz mü?

Delilik dediğimiz başka bir âlemdir.

Deli olmadan o hâl anlaşılamaz.

Akıl hastalığı diye birşey yoktur.

Ruhla rabıtası olan yolların bozukluğudur.

Kâinat da kurulmuş Kanunlara, Kimyasına, Fiziğine, İşlemesine,

Nizamına karşı gelmek.

Yaratana karşı baş kaldırmaktır.

1 -Hayvanları hadımlaştırmak

2- Hap. Kürtaj. Kısırlaştırma islâm işi değildir.

3- Sun’i döllenme caiz değildir.

4- Tüp bebek meşru değildir.

5- Kan nakli helâl olmaz.

6- Sun’i beslenme ile tavuk yumurtasının kalitesini değiştirmek günahtır. Kime?

Hayvana hıyanet.

Para kazanmak maksadıyla yapana bu hareket küfürdür.

Kazanılan para da helâl değildir.

Bunlara itiraz veya böyle şey olmaz demek ise küfrün son hudududur.

Dinle: Şu küçük hikâyeyi.

Sürüden kaçan koyunu yakalamak için peşine, düşen çoban...

Vakit ikindi.

Çoban oruçlu.

Mevsim sıcak.

Bir saat koyunun peşinde.

Ter kan içinde kaldı.

Yüzü kızardı.

Elleri titremeye başladı.

Nihâyet koyunu yakaladı...

Ama düştü, dizi kayaya çarptı.

Müthiş diz ağrısı...

Çoban koyunu döver mi?

Koyuna küfreder mi?

Bu vaziyette ne yapardı.

Siz olsaydınız ne yapardınız?

Buna vereceğiniz cevap bu yazıyı anlayıp anlamamanıza bağlıdır...

İntibah : Uyanıklık, göz açıklığı. Hassasiyet. Agâh ve münebbih olmak. Hakikatı ve hakkı anlayıp yanlıştan, fenadan dönmek. * Sinirlerin uyanması. Uzuvların harekete gelmesi.

Bedestan : f. Değerli, kıymetli kumaşlar, silâhlar ve mücevherler vs. alış-verişine mahsus üstü örtülü ve mahfuz çarşı.

Sebil : Açık ve büyük yol. Büyük cadde. * Allah rızası için su dağıtılan yer.

Dıraht: f. Ağaç. Şecer.

“Ya eyyühen nasütteku rabbekümüllezi halekaküm min nefsiv vahidetiv ve haleka minha zevcelna ve besse minhüma ricalen kesirav ve nisaa, vettekullahellezi tesaelune bihi vel erham innellahe kane aleyküm rakiyba Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ 4/1)