“Gül, Cennetden gelmedir.” derler.
Doğrusunu ALLAH bilir.
Aksini iddia etmek İslama yakışmaz.
Renkleri çeşit çeşit binlerce gül vardır dünya yüzünde.
Gülü sevmeyen yoktur.
Dünyada binlerce koku vardır.
Herhangi bir güzel kokuyu ilk koklamada insan tanıyamaz ekseriyetle... Fakat gülü koklayan burun hemen bu “gül” dür der.
İnsanlar güle ve kokusuna lekesiz en güzel makamı verirler.
Gül gibi insan.
Gül gibi kokuyur.
Gül gibi güzel sözleri daima, böyle anarlar...
Bu istisnasız kıymet onun cennetden gelme olduğunu ifade etmenin aynıdır.
Gül deyince renk olarak kırmızı renk hatıra gelir.
Gül gibi kırmızı sözü tazelik, sıhhat, iyilik ifade eder.
Gülün birçok renkleri vardır sayılamayacak kadar...
Derler ki bütün çiçeklerin renkleri bir tek gül vardır ki onun rengini gizlemek içindir.
Yine bütün kokular da bir tek gül vardır ki, onun kokusunu gizlemek içindir.
Münakaşa kabul etmeyen bu söz doğrudur.
Resûlü Ekrem’in vücudları ve terleri anadan gül kokardı.
Bir de beyaz gül vardır.
“Ahmedi gül” ismini verirler.
Harput diyarında bulunur.
Güzel bir kokusu vardır.
Bu koku Resûlullah’ın vücud teri kokusu gibidir.
Bir de kırmızı gül vardır.
Kokusu Resûl’ün yanak teri kokusu gibidir.
Tersiz vücudları da gül kokardı.
Fakat bu târif edilemez.
Bir de “Siyah gül” vardır.
Çok enderdir.
Gören bile azdır.
Kuzguni siyahdır.
Ben göremedim.
Bir büyüğün el yazması Kuranı Kerim’inin sayfaları arasında kurumuş “tüveyç” lerini gördüm.
Tüveyç, gülün renkli yapraklarına verilen umumi bir isimdir.
Kurumuş fakat hâlâ insanın içine yayılan bir kokusu vardı.
Siyah gülün altında bir koku gizlenmiştir.
Asıl gül kokusu budur.
Bu gül kurusa bile koku zail olmaz.
Ben siyah gül gördüm diyenler vardır.
Hakikaten görmüş ise o insan bu gülü bilen hemen tanır.
Onun için bu hususda lâf söylemek doğru değildir.
Bu gülü görüp kokusunu alan insanın daha evvelden bir rüya görmesi lâzımdır derler. Veya o rüyayı görmüş ise ona bu gül tesadüf ettirilir.
Büyükler naklederler :
Şeytan;
Resûlullah’ın sûretine Bulutun sûretine Koyunun sûretine Suyun sûretine Horozun sûretine
Siyah gülün sûretine ne rüyada ne uyanık iken temessül edemez.
Bal arısı muhtelif çiçeklere konar.
Bazı çiçeklere de konmaz.
Baldaki hassayı korumak için...
Manevî sebebi başkadır.
Güle ender konar..
Ahmedi güle kat’iyyen konmaz.
Hele siyah güle kat’iyyen...
Bilenler öyle demişlerdir.
Arı, hayvanlar içinde vahye mazhar olan yegâne hayvandır.
Hayvan diyoruz.
Ne demektir?
Tahkir makamında kullanılmaz.
Kim ne derse desin.
Güle konmayışının mânevî sebebi başka...
Kilometrelerce uçar.
Tekrar kovanını bulur gelir.
Bilir misin arz üzerinde yolunu kaybetmezler.
Vazifelerini de terketmezler.
Âyetde:
“Ben arıya vahyettim!”
Cenabı ALLAH burada:
“Ben” diyor.
“Biz” demiyor.
Cenab-ı HAKK bazen “Biz” bazen de “Ben” diye kelâmını izhar buyururlar. Bu çok mühim birşey ifade eder.
Burası yeri değil sonra zaman olursa izaha bildiğimiz kadar çalışırız.
Bal arısı güle de ender konar.
Fakat yukarıda târif ettiğimiz Ahmedi güle konmaz.
Hele siyah güle hiç. konmaz.
Bilenler öyle demişler.
Bazen güle konduğu takip edilmiş, kovanına dönünceye kadar kontrol edilmiş sebebi anlaşılmış.
Ama söylenemez lügatine aittir.
Mahlukat içinde vahye mazhar olan tek hayvan Arı...
Arıcılık yapıp uğraşmak çok güzel bir iştir.
Fakat o kadar da ince bir sanatdır.
Ve çok da tehlikeli.
Manevî mesuliyet taşır...
Maalesef bu hususu bilen yoktur:
Böyle olduğu için bu meslek insanı sonunda perişan eder.
Balı tahşiş edenin tövbesi bile kabul olunmaz.
Aldığı para ona helâl değildir.
An bazen iğnesiyle sokar.
Bu büyük bir sırdır, iğnesinin bir kısmı soktuğu yerde bir kısmı kendinde kalır.
Ve kendisi de bir müddet sonra terk-i hayat eder.
Bu çok büyük bir hikmet-i ilâhîyedir.
Arılar bir cemiyetdir.
Beyleri vardır.
Bu beyin hususi bir miktar da balı vardır.
Bin derde devadır.
Buna halk arasında “Arı sütü” ismini verirler çok pahalıdır.
Vücuda faydası çoktur.
Bunu arıların beyi imal eder.
Bundan yapılmış dünyada pahalı olan birçok ilâçlar imal edilerek hâlen kullanılmaktadır. BEN : Zât-ı Ahadiyetleri
BiZ :Esmâlarıyla tecellî şekilleri ... Bunların RABB’ıdır.
Ben : Vahiy, Zât-ı Ahadiyetlerinden sudur eder.
Biz : Kudret ve kuvvetlerinin tezahurlarıdır.
Vahyin şekilleri :
1- Ben dağa vahyettim
2- Ben ağaca vahyettim
3- Ben arıya vahyettim
4- Ben Meryem’e vahyettim 6- Biz nebîlere vahy ettik.
Âdem göğe bakarak.
Bütün peygamberler göğe bakarak oturarak ayakta vahiy alırlardı.
Musa oturarak Tur’da alev çıkan ağaca bakarak.
İsa Tur’da ayakta göğe bakarak ve vahiyleri geceleri ilham şeklinde alırlardı.
Resûlü Ekrem ise zaman ve mekân olmadan her yerde mübârek kalblerine çevrilerek vahyi Cebrail’den alırlardı.
“Lâ nüferriku beyne ahadin min rusulih” âyeti kerimesi “Ben” ve “Biz” lâfızlarında gizli HAKK’ın murad arzusundaki hikmetin ifadesidir.
Hikmet kelimesi daima ALLAH’ın ilim ve kudretinin eserlerindeki görülen hakikatlar sırlar için söylenen bir kelimedir.
Meselâ .:
Resûlü Ekrem’i annesi emzirmemiştir.
Süt anneye verilmiştir.
Sebepler malûm...
Fakat ilâhî murad niçin böyledir. “Hikmet”.
Resûlü Ekrem doğmadan babadan altı yaşında iken de anadan yetim ve öksüz kalmıştır. “Hikmet”
BEN : Ruha... Sırdır
BİZ : Cesedde câri HAYY’ın husule getirdiği bütün havas, hassalar, her türlü işleme, ahenk...
Bu lâfların içine dalmak için bazı âyeti kerimeler vardır.
Bunları iyi anlamak gerekir demişlerdir:
1- Errasihune fil ilim
2- Fezkiruni ezkirkum
3- Velekat kerremna beni Âdeme
4- Ennallahe rabbe rabbeküm.
Tahşiş : Biriktirme, saklama.