“Vaaz Notları “
ALLAH ve din fikri insanla beraber doğar.
Bu mekanizma insanın nüvesinde vardır.
Ruhu hasta olmayan her insan bunu anlar bulur.
Fıtratı bozulmamış ne demek:
Anadan helâl süt emmiştir, babadan helâl lokma gelmiştir.
Bir çocuk ana rahmine düşmeden evvel, daha evlenmeden evvel o ananın seyyiati, haram yedi mi, yalan söyledi mi, abdcstsiz gezdi mi bunlar hesablanır.
Çocuk doğuncaya kadar baba ve ana hiddetlenmeyecek.
Çocuk anaya intikal ettiği zaman çocuğun doğuşuna kadar bu kadın helâl mi yedi, yalan mı söyledi yâni yaptığı seyyiati hesab edilir.
Her hiddetini yenen insana yüz ecir verilir.
ALLAH’ın varlığını anlamak için insanın iç âleminde mükemmel bir cihaz var.
İnsan bu yolda yaratılmıştır zâten.
Başı boş bırakılmamıştır.
Mıknatıs ile demirler birbirine yaklaştıkça, mıknatıs demiri kendine çekiverir.
Çünki bu mıknatısın kendi fıtratında, yaratılışındaki çekme hassası vardır. O kabiliyet bozulmadıkça o demiri muhakkak çekecektir, insan da böyledir.
Peygamberler insandaki bu fıtratın inkişafına çalışmışlardır.
ALLAH’ın verdiği rızka kanaat etmeyen kimse ALLAH’ı bilmemiş ve ona itaat etmemiş olur.
Daha bunları öğreneceksin de ondan sonra Kur’ânm hükümlerini...
Niçin Kur’ân’a abdestsiz yaklaşılmaz.
Hatta yanındaki boş sayfaya bile el vurulmaz.
ALLAH’m kelâmı bu.
Orda insan sözü yoktur.
Yalnız ALLAH konuşur.
Kur’ân-ı Kerim Arapça değildir.
ALLAHcadır.
Arapça olsaydı her Arap Kur’ân’ı başdan sona anlardı.
Resûlullah’ın hadisleri de Arapça değildir.
Arapça yazılmıştır ama Muhammedcedir...
Az yemekle insan yavaş yavaş melekler gibi olur.
Evvelâ ahlâklı ol!
Sonra melek huylu olmaya çalış!
Ahsen-i takvim olduğunu Cenabı peygamberin ahlakıyla taalluk ettin tamam ondan sonra da: “Ben melekleşeceğim!” diyeceksin.
İslâmda hiddet yasaktır, insana hiddet yakışmaz.
Hiddet sende bulunan İlâhî esmâları hiçe saymak demektir.
ALLAH’m Es SABÛR esmâsı var.
Sabrı var.
Er RAHMAN esmâsı var.
Her esmâ senin vücudunda.
Onlara metelik vermemek...
Hani emir tutuyordun?
Hiddet etme diyor, ince nokta burası.
Bu ince noktaya dikkat edersen âhiretde sana sual bile sormazlar.
Ne soracak Cenabı ALLAH biliyor musunuz:
“Ey kulum dünyada iken ben sana senden daha yakındım. Sen kiminle idin?”
Verebiliyor musun cevap, derhal git öteki âleme.
Veremiyorsan o hâlde burnunu yere sürt oradan kaldırma, hiddet etme,
fazilet ve doğruluktan ayrılma!
İşte ruhun hususi muhasebesi.
Doktora gidersin ameliyat derler, korkarsın.
Hani ALLAH’ın yed’i kudretindeydi senin canın...
Din gitti, nasıl gitti, buz gibi gitti.
Hiddet etme, faziletli ol!
Adam aldırmaz midesini düşünür.
Çünkü baştan aşağı barsak.
Karnınla uğraşma!
Onu ancak toprak doyurur.
Çekirgeyi bilirsiniz, bir karındır boyuna yer.
Fakat küçük karınlı karınca onu yuvasına kadar sürükler.
Karnınla uğraşma!..
Kervan halkının yolda saray yaptırması akla sığar bir iş değildir.
Toprağa kirli gitmek ayıptır.
Senin cesedin topraktır.
Toprağa gittiğin zaman toprağa hürmeten gusül ederler.
Öyle temiz insanlar vardır ki dünya boş değildir.
Toprağa verildiği zaman kimyevî eritme hassalarını bütün kanunlarını durdurur Cenabı HAKK.
Bu ne biçim insan, toprak kıyam eder ona...
O cesede haşerat yanaşmaz.
O zaman ALLAH’ın ikramı olarak o mezara nûr iner.
Var mı öyle mezar.
Dolu efendim!
Görüneni göstereyim sana.
Ravza-yı Mutahhara’da yatan Resûlullahı Sellallahu aleyhi vesellem.
Bir kılına bile kimse dokunamamıştır.
Sinek girmez içeri, korkusundan mı hayır!..
“Sûret-i nakşın yuma ile gönül mülkü temiz olmaz”
“Rahmet suyun akıp çağlar, gönül çirkin yuyan gelsin”
Demek ki ALLAH’ın rahmeti her an çağlıyor.
Cenabı HAKK’ın lütfettiği sıhhat, dirilik, kuvvet bunun şükrünü çoğaltmalıdır.
Temiz bir hava ile ciğerlerini dolduran insanda husule gelen serin haz oh var ya, şükür ile karşılanırsa ızdırap zamanında sabır hazinelerini açar insanın.
Hamd ve şükür ALLAH’ın rızkının istihsalinde en büyük şandır.
Belki tek çâredir.
Nimet gelir, şükür ve sabrı .bulamayınca çeker gider. gayb âleminden her an yenilikler gelir. Biz gaflet içindeyiz.
Vücud cihanından dışarı çık!
Çık ağam dışarı çık!
Bu elbise soyunmaynan çırçıplak olmaynan olmaz, içindekileri at dışarı! Attıkça faziletin çıkar ortaya!
Cüneydi Bağdadî’den bir usûl, yol göslermesini islemişler:
DOĞRULUK AYAĞI İLE,
TEMİZLİK LİBASIYLA,
ALIN’TERl AZIĞI İLE,
ADALET ASASIYLA,
ŞÜKÜR ve HAMD ŞARKISIYLA,
SELAVAT-I ŞERİFE CIVILTILARI İLE,
VÜCUD SAHRASINI GEÇ!..”
Yapabilirsen yap!
İnsanda bunları yapacak nüveler var.
Hani bazı bir yere civata sıkışır.
Matkapçı onu deler çıkarır yerine başka bir civata takar.
Çıkacak pislik civataların varsa onları çıkar...
Başkalarının el ve kalemle yazdıklarını el sürmeden kalemsiz yazanlardan birini bulursan seni temizleyiverir.
Ara onlardan bir tane buluver, işin düzeliverir.
Karnına dikkat et!
İnsanlık garip bir çamurdur.
Aziz yaparsan aziz olur.
Alçaltırsan alçalır.
İman et parçasından ibaret değildir.
Ruh ve gönülden ibaretdir.
Neden yaşamıyor ölüyür o ruh.
Karaciğeri vesairesi temiz olan yerde yaşar.
Onlar olmadı mı tekme vurur çeker gider.
Bir vücudu hasta ettiğimiz zaman kime fenalık yapıyoruz.
Ruha mı vücuda mı?
Bu makinanın içinde Cenabı ALLAH esmâlarıyla gizli.
Onun için:
“Ben insanı kendi sûretimde yarattım” diyor.
Bütün esmâları topladığınız zaman husule gelen şekil insandır.
Onun için:
“Ben kendi şeklimde yarattım” diyor.
“Esmâlarımın şeklinde yarattm” demektir o.
Şimdi, madem ki bu vücudun içindedir onun oturduğu evi temiz tutmazsan Cenabı ALLAH ruha:
“Haydi git!” der.
Bir de vücudda zikrini bırakır bu çok ince lâkırdıdır.
Dikkat edin.
Zikrini bıraktı mı cesed kalır böyle.
Cesedi topraktan yarattı, Nûr-u Muhammediyi oraya bıraktı, bir müddet kaldı orada.
“Orda Ben kaldım!” der.
“Buna hürmeten yıkayın onu toprağa öyle verin!” der.
“Şu cesedi görüyor musun ey kul kalk!” der.
“Bu ayakta iken Ben esmâlarımla bu cesedin içindeydim. Şimdi çekildim burdan. Benim onda izlerim vardır, şimdi tecellî edeceğim ona karşı secde edin!” demektir.
“Ben kulumla konuşurum” diyor.
Onun dili ile nasıl yalan söylersin?
O senin içinde iken nasıl hiddet edersin?
Bütün peygamberler bunları söylemişlerdir.
Ruhu temizlemeye yükseltmeye gayret edin!
Bu ruh başarısı nasıl elde edilir?
Şükür ve sabırla.
Kâinat birbirine girdi.
Cenabı ALLAH Es SABÛR esmâsıyla hiç sesini çıkarmıyor.
Sende de ondan bir parça var.
Azan milletleri perişan etmiyor bol bol rızık veriyor.
Sabra bakınız.
Sende makam var.
O sabrını nasıl kullanıyor, sen nasıl kullanıyorsun.
İşte şirk budur.
ALLAH’a karşı gelmek budur.
“ALLAH beştir ondur” demek değildir.
ALLAH’a karşı şikâyet etmeyiniz!
Başınıza bir belâ geldi kat’iyen şikâyel etmeyiniz!
Çünki kaderinde vardı gelecekti o başına.
Bir zarara uğradığınız zaman hiddet göstermeyiniz!
ALLAH’ın takdirine isyan etmiş olursunuz.
Dinin var ise o da elden gider.
Beni islâm kulağı ile dinleyiniz!
Bu, kirini çıkar da kalbinle dinle demektir.
En silik lekeye bile tahammül edemeyen bir iffet sahibi olup olmadığını tart!
Seni esir edecek zenginlik ve konfora daima seni hür bırakacak fakirliği tercih edebiliyor musun?..
Vicdanının emirlerine mutlak sûrette boyun eğecek kudretin var mı? Şevkat ve merhametin her türlü ruhî ve bedenî melekelerinin eriştiği hududu zevk duyarak aşabiliyor musun?..
Akşam bir çorbam var bir de pidem var.
Kapı çalındı.
Bir adam geldi. “Açım!” dedi.
“Bir şeyim yok!” deme! Ver onları.
Gece sen aç yat!
Sana başka yerden ikram gelir.
Ben yaptım da gelmedi deme!
Şüpheli yaptın. “Vereyim mi vermiyeyim mi?”.
Bunlar değişmeyen kanunlardır.
Bu saydıklarıma “EVET!” dersen huzur içindesin.
HUZUR coşkun bir mânevî dünyası olan adamın nasibidir.
Bunu bil buğdayın aziz olmak için ne yaptığını düşün, öyle yap!
Buğday toprak altında sabretdi sekiz ay.
Kalburdan geçdi içine karışan yabancılardan kurtulmak için.
Değirmene girdi beyazlanmak için.
Hamur oldu yumuşamak için.
Ateşe girdi aziz nimet oldu.
Bu kadar çileden ve ateşden geçen buğday dane olmak için ne yaptı.
SAY-MEVSlM, TOPRAK ALTI, SU, GÜNEŞ, SABIR...
Hem de kar altında.
Bu sessiz sözsüz intizamlı çileden onun nasibi.
Fakat bu çileden aziz olmak çıkıyor.
Yâni buğday velâyet makamına erişiyor demektir.
Velâyet mertebesine erişen bir kimsenin sırrını HÂLİK bir perdeyle örter. Bu perdeler bir takım geri beşeriyet vasıflarıdır.
HÂLİK, bu vasıflarla o velîsinin ya bir ayıbını ortaya kor, yahut bir hünerini ayıp şeklinde gösterir.
Birçok meczuplar vardır.
Bâtınını, üstün anlayışını nûrlandırmış olanlardan başka hiç kimse, bu gizli velîlerini teşhis edemez.
Buğdayı bu hâlinde bu çilesinde hiç kimse döndürmeye kadir değildir. HÂLİKın kendisiyle meşgul ettiği insanları hâllerinden döndürmeye de kimse kadir değildir.
Buğdayın hikâyesi bu kadar...
Bu sözlerden sonra kendi içinizi dinleyiniz.
Korku geliyor, biraz da utanıyoruz.
Korkmayın, ilk defa kilimi ipe serer veriştirirler sopayı.
Dövüyor.
Aslında dövmüyor.
Kilimdeki tozları atmak için öyle yapıyor.
“ALLAH kullarını af için bahane arar.” Hadisi Kudsî.
O hâlde korkma.
ALLAH’dan yalnız ALLAH’ı iste.
Hatta mertebe. Haramdır. Niçin?
Seni senden daha iyi bilenden daha neyi istiyorsun.
Hayâ makamı vardır.
Hayâ makamında elini kaldırır insan elhamdülillahı bile güç söyler.
Duada şunu ver bunu ver istenmez.
Hatırlatmak gibi olur. Kaldığınız islâmi vaziyetinize:
“Yâ RABBi benden secdeni ref eyleme!
Resûlullah’ın sevgisini içimden alma Yâ RABBi!
Verdiğin rızkı bana helâl lokma nasibeyle!” işte böyle dua edilir.
Hazine diye bir kelime vardır.
Bir de mânevî hazine vardır.
Nehir yataklarında altın tozları, yer altında kömür madenlerinin içinde elmaslar, deniz diplerinde sedef, inciler, çır çır böceği, ipek, arı, balı kendine hazine yapmıştır.
Bu hayvanların hepsi insanların emrine verilmiştir, insanlarda da hazine vardır.
Mârifetullah...
Kitablarda mârifetullah neymiş.
Hakkında yüzlerce kitab yazılmış.
İnsan kendini ve ALLAH’ı inkâr derecesinde hür yaratılmıştır.
O, yine rızkını veriyor, işte bunları keşfedenler ALLAH’ın dostu Velî ismini alır. Mânâsı tam dost demektir.
O hâlde içindekini çıkar!
ALLAH diye bağır oğlum!
Gece yatarken:
“lâ ilahe illallah!” diyor adam.
Ne çıkar deme!
Sen devam et!
Gece güpegündüz suya aksetmiş güneşe bak!
Havuzda su birikintisi var güneş vurur oraya. Bak!
Güneşi görürsün suyun dibinde.
Gece suya aksetmiş aya bak!
Yalnız ayı görürsün.
Suyun dibini göremezsin.
Niye?
Yasaktır. Yasak edilmiştir.
Bunların ikisi de akisdir.
Ama başka başka.
Biri maddî biri mânevîdir.
Bu hadise binlerce cilt kitab okumaktan çok insana bir damladır.
Damlalar birleşir derya olur.
Oradan buhar olur tekrar gelir.
Su dünyada cennet taamıdır.
“Vecealna minel mai külle şey’in hay” ALLAH suyu yaratmış,
“Ben sudan adam yaratacağım!” demiş,
Oradaki “VE” kelimesi:
“Biz sudan yaptık ama, suyu da Biz yaptık!” diyor.
Tevhid hikâyesi budur.
Su buhar oluyor, tekrar geliyor rızık oluyor.
İkisinin arasında: “Biz” varız! Kendini aradan çek hiç birşey kalmaz...
Ahsen-i takvim : En güzel kıvama koyma. *Cenab-ı HAKKın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve sûrette yaratması. İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel sûrette yaratıldığı.
Taalluk : Bağlılık. Münasebet. Alâkalı oluş. Ait olma. * Dünya alâkası. * Sevme.
Teşhis : Şahıslandırma. Şekil ve sûret verme. Seçme, ayırma, ne olduğunu anlama. Tanıma. * Hastalığın ne olduğunu anlayıp bilmek. * Edb: Canlılandırmak, sûretlendirmek. * Eşyaya şahsiyet vermek.
Eskişehir
Mekke’den Medine’ye “HİCRET” edilmiştir.
Hicret Emr-i İlâhi ile olmuştur.
Hicret müşriklerin korkusundan bir kaçma değildir.
Hicret büyük bir hikmettir.
Hikmeti şudur:
Bilirsiniz güneş doğar batar.
Resûlullah Mekke’de doğdu.
Hira dağında eline:
“Lâ ilahe illallah Muhammedin Resûlullah” bayrağını aldı.
Medine’ye gitmelerinin sebebi budur.
Medine’de irtihali dar-ı illiyn etmelerinin sebebi de vardır.
ALLAH çok Gayyur’dur.
Yâni kendisinden başkasının sevilmesini istemez.
Onun için Kâbe’de gömülseydi;
Kâbe’ye gidip ta’zim edenler bir an Resûlullah’a teveccüh edecekler, onun için ikilik doğacak...
Cenabı ALLAH O’nu oraya gönderdi.
Sonra bir âyeti Kerimede de:
“Rabbulmeşrikayni ve rabbulmağribeyni. Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani.”
“Şarkın ALLAH’ı garbın ALLAH’ı bilmiyorsunuz bu da mı yalan.”
Şarkın garbın ALLAH’ı olur mu?
Hayır!..
Mekke’de doğup, Hira dağından ilk sûreyi alıp, insanları peşine takarak, Medine’de vefât edecek.
Bu bayrağın peşine takılıp, Resûlullahın yardımı ile ancak âhirete intikal edilecek demektir. Onun için namazda selâm:
“Esselâmın aleyküm ve rahmetullah Rabbi’l- maşrık”,
“Esselâmı aleyküm verahmetullah Rabbi’l- mağrib”.
Birisi ALLAH selâmıdır.
Biri Resûlullah’a selâmdır.
Resûlullah efendimiz bir gece Mekke’den çıktılar.
Sevir mağarasına sığındılar.
Küçük bir mağara.
Hz.Ebubekir yanındalar.
Resûlullah çok yorgundu.
Mübârek başlarını Hz. Ebubekir’in dizine koydular.
Biraz uyumaya çalıştılar.
O sırada bir küçük delik var, Ebubekr sol ayağını bu deliğe kapatır.
Çıplak ayakları...
Bir yılan geliyor ayağını sokuyor.
Ebubekir hiç kıpırdatmıyor ayağını, gözünden bir damla yaş Resûlullah’ın mübârek yüzüne damlıyor.
Resûlullah uyanıyor:
“Yâ Ebubekir ne oldu?” diyor.
Hemen mübârek tükrüklerini yaraya sürüyor.
Bu sırada öğle zamanı Resûlullah’ın peşine düşen müşrikler mağaraya geliyorlar.
Hemen bir örümcek mağaranın ağzını ağ örerek kapatıyor.
Ve bir güvercin gelip orada yumurtaya’ yatıyor.
Müşrikler geliyorlar ağı görünce içerde olmayacaklarını düşünerek gidiyorlar.
“Biz arzu edersek en büyük şeylerde bile bir üfürme ile kopacak bir iplikle bile en büyük felâketleri önleriz.” Ankebut sûresi.
Cenabı ALLAH isteseydi mağaranın ağzını kapatabilirdi bir taşla.
Fakat, istediği zaman bir örümceğin ipiyle bile Peygamberini, velîsini koruyabilir demektir. Müşrikler dönüyorlar ordan.
Fakat o sırada Ebubekir ne kadar olsa beşeriyet var, titremeye başlıyor. Korkuyor. Kendinde değil.
Resûlullah dizine dokunuyor : “Hüzün etme, üzülme. ALLAH bizimle beraberdir.”
Sonra Medine’ye teşrif ediyorlar.
Gusva ismindeki bir devenin üstünde idiler.
Davetler geliyor.
Gusva nerede durursa orada ineceğim diyor Resûlullah.
Geliyor bir evin önünde çöküyor deve.
O ev Eba Eyyubul Ensari’nin evi.
Kendisi 20-23 yaşlarında evini tahsis ediyor:
İki katlı evinin üst katını veriyor.
Resûlullah efendimiz diyor ki:
“Yâ Eba Eyyüb bana yerde yatmak farzdır. Onun için ben aşağıda yatacağım!”.
20-28 gün kalıyor bu evde.
Bir gün Resûlullah evden çıkıp sabahleyin giderken bakıyor ki evin karşısında Eba Eyyüb anası kız kardeşi ve çocukları orada yatak sermiş yatıyorlar.
“Yâ Eba Eyüp burda niçin yatıyorsun?”
“Yâ Resûlullah, sen alt katta yatarken ben üst katta edebimden yatamam.”
Resûlullah ondan sonra 7 gün üst katta yatıyorlar.
Bir gün, Eba Eyyubul Ensari’yi yalnız gördükleri zaman Resûlullah efendimiz:
“Yâ Eyüp ben bir deniz kenarında şehid olduğunu görüyorum!” demiş.
“Yâ Resûlullah benmiyim O?”.
“İster misin?” demiş.
Peygamber Efendimiz vefât ediyorlar.
Aradan seneler geçiyor.
Halifeler gelip geçiyor.
Halifeler Emevilere intikal ediyor.
Muaviye halifedir.
Resûlullah efendimizin bir hadisi vardır :
“Konstantiniye fethedilecektir, onu fetheden ne mübârek askerdir ne mübârek emirdir buyurmuştur”
Bu hadis üzerine, islâm ve Osmanlı orduları tarafından 462 defa İstanbul muhasara edilmiştir.
En son Hz.Fatih’e nail olmuştur.
Bu hadis üzerine Muaviye, Eba Müslime kumandasında 250 bin kişilik bir ordu gönderiyor, istanbul’a.
Harb ediyorlar ikibuçuk ay muhasara devam ediyor. Fakat fetih müyesser olmuyor.
Bu sıra Muaviye Medinededir.
Birgün ikindi vakti sokaktan geçerken Semriyye isminde genç bir kadın, 1 yaşındaki oğlunu salıncakla sallıyor ve bir ninni söylüyor:
“Oğlum Emeviler saraylarda zevki sefa ediyorlar, senin baban Konstantiniyye surlarında bu kış zamanında harbediyor.”
Muaviye’ye bu çok dokunuyor.
Oğlu Yezid Mekke valisidir.
Emir gönderiyor Yezide 120.000 kişilik bir ordu daha hazırlıyor.
Eba Eyyübül Ensari 74 yaşındadır.
Muaviye’ye harbe katılmak istediğini söylüyor.
“Siz artık şeyhudat devrine girdiniz, peygamberin harblerine iştirak ettiniz, nasıl gidebilirsiniz?” diyor.
“Resûlullah bana birgün deniz kenarında şehid olacağımı söylemişti, onun için gideceğim!” Yezidle beraber orduya katılıp istanbul’a geliyorlar.
Yezid prens olduğu için baş kumandanlık ona geçiyor.
Geldiklerinin yedinci günü Eba Eyyubul Ensari dizanteriye tutuluyor.
Bir akşam güneş batarken son nefesinde Yezid’i çadırına çağırıyor.
Diyor ki:
“Ben ALLAHu alem ALLAH’a gidiyorum!”
Mübârek parmakları ile bugünkü Eyüp Sultan tarafını gösteriyor.
“Şuraya beni defnedin!” diyor.
Ruh-u muallalarını teslim ediyor.
Ertesi günü şehid olduğu için elbisesi ile beraber koyuyorlar tabuta omuzda götürüyorlar.
Sûrun üstünde, Konstantinin askerleri ve Konstantin görüyorlar bu manzarayı.
Beş gün sonra Konstantin mütareke imzalamak için çadıra geliyor.
“Oraya siz birşey gömdünüz! Büyü yaptınız!.Bizim dinde büyü yasaktır tabiî.” diyor. “Bizim peygamberimizin bir sahabesi vardı. Tifodan şehid oldular.” “Hayır siz büyü yaptınız biz onu açıp bakacağız.
Yezid diyor ki:
“Anlaşmanın kinci maddesi budur, her sene gelip ziyâret edeceğiz. Eğer bir taşı yerinden oynarsa bizde 250 bin Rum vardır kılıçtan geçiririm!” diyor.
Mütareke akdediliyor.
Bundan sonra seneler geçiyor.
Hattâ asırlar.
İbni Hallegân tarihinde der ki:
“Konstantiniyede Eba Ensari’nin kabrinde her gece kandilleri papazlar yakardı!” diyor. Aradan yine asırlar geçiyor.
Son Bizans imparatorluğu türbeyi yerle bir ediyor.
Tarla hâline geçiyor.
Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Akşemsettin’e diyor ki:
“Eba Ensari’nin mezarını istiyorum!”
Hz. Fatih, muhafızları, zâhir uleması, şeyhül islam, sadrazamlar, paşalar, yanında da boynu bükük Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretleri.
Herkesde bir sükûn.
Akşemseddin hazretleri mânevî antenlerini, televizyonlarını harekete geçiriyor.
Murakabeye dalıyor.
Bir an duraklıyor.
Bir değnek alarak toprağa sokuyor değneği.
Ensari hazretlerinin kabri burasıdır diyor.
Fatih, Vezir-i Azama türbe yapılmasını emrediyor.
Akşemsettin :
“Durun şevketlüm ben basit bir dervişim, siz ulu emri veren büyük bir hükümdarsınız. Tarih sizi yarın bahsedecektir. Koskoca imparator bir dervişin sözüne uydu da bir türbe yaptı buraya derler. Ayak ucundan eşelim emir buyrun!” diyor Akşemsettin kendisi el ile eşmeye başlıyor.
Aynen oradan okuyorum size:
“Eşiyor eşiyor bir de bakıyorlar topraklar arasında ayaklarında sandalı, tozları sildikten sonra Akşemseddin hazretleri... Ayakları öpüyor, çıkıyor.
Hz.Fatih kılıcını çıkarıyor belinden yere koyuyor iniyor çukura ayakları öpmeye. Elini ayaklara uzattığı zaman ayaklar çekiliyor. Fatih elini değdiremiyor ayağa. Çıkıyor yukarı.
Hocasının göğsüne başını koyarak ağlıyor:
“ Hocam ben bu mezarı açtırmakla bir hatâ mı işledim. Bana niye ayaklarını vermedi!”. Keder ve hiddetle karışık:
“Üzülme şevketlim, ben basit bir dervişim bana ayaklarını öptürür. Fakat siz ulul emirsiniz. Ulul emre itaatin farz olduğunu bildiği için edeben ayaklarını çekti” diyor.
Fatih yukarı çıktığı zaman tekrar ayaklarını uzatıyor Ensari Hazretleri.”
Tercüme bitti.
Şimdi ben konuşuyorum.
Mezarı kapatıyorlar.
Bugünkü kabir işte o zamandan kalmadır.
Bir hadisi peygamberide:
“Benim sahabemden birisi hasbel kader bir yerde vefât eder, şehid olur defnedilirse, onun bulunduğu mıntıka, mahşerde onun libası altında baas olunur!” diyor.
Onun için İstanbul ne kadar azarsa azsın o mübareğin hürmetine şefaat görecektir.
Bir hadisi peygamberide de:
“Benim sahabeme dil uzatmayın. Onlar gökte yıldızlar gibidirler.
En büyük Velî, benim varisim olacak en büyük velî bir sahabenin ayağının altındaki toz olamaz!” diyor.
O hâlde sahabenin büyüklüğünü takdir et!
Bu vaziyetde Hz.Muaviye’ye buyrun dil uzatın.
Bunlar sapıklıktır.
Belki Muaviye’nin hatâsı olabilir.
Belki ind-i İlâhîde suçludur.
Bir hadisi peygamberide de:
“Muaviye yarın âhiretde ateşten tabuta konulacaktır” buyrulmuştur.
Bunlar o mübâreklerin, o büyüklerin arasında geçmiş mânevî diplomatik hareketlerdir.
Bunları sizin ve bizim söz yürütmeye, tenkit etmeye, hüküm vermeye selâhiyetimiz yoktur. Edeb haricine çıkarız.
Onlar bir hikmete matufturlar.
ALLAH Gayyur’dur.
Kendisinden başkasının sevilmesini istemez.
Çok hassasdır Cenabı ALLAH.
Resûl ullah Hz.Hasan’ı ağzından öpmüştür, Hz.Hasan zehirlenerek ölmüştür.
Hz.Hüseyin efendimizi boynundan öpmüştür, katledilmiştir.
Dikkat ederseniz bunlar büyük hikmetlerdir.
Bizim aklımız ermez.
Ancak onların önünde el pençe divan durup sükût etmek gerek.
Başka söz olmaz.
Resûlullah Efendimiz irtihal ettikten sonra Hz.Ebu Bekir halife oluyor.
Bir gün Cuma’da mimbere çıkıyor.
Hz. Hüseyin 5 yaşında.
Camiye giriyor.
Bakıyor, bakıyor, Ebu Bekir’e bağırıyor :
“Dedemin yerine niye çıktın in aşağıya!” diyor.
Ebubekir hutbeden 3 basamak aşağıya iniyor.
Dikkat ederseniz, bugün en son basamağa çıkmazlar hatipler.
O sırada Hz.Ali :
“Yâ Emire’l- mü’minîn ben söylemedim, çocuk kendisi söyledi!” diyor.
“Onun yüzünde Nûr-u Resûlullah var söylemekte haklıydı!” diyor.
Onlar bizim hâlledemeyeceğimiz işlerdir.
Bazı hareketler sevgimizden dolayı hiddete veya gareze inkılâp edebilir.
O garazımızı izhar etmemek, içimize atmak ve içimizden defetmek gerek. Ta’zim ve hürmet budur.
Bu olmazsa ne ibâdetimizin kıymeti kalır ne o ibâdetlerde hiç bir yere gidemeyiz.
ALLAH cümlemizi delâletden korusun...
“Rabbulmeşrikayni ve rabbulmağribeyni. : Febieyyi alai rabbikuma tukezzibani. (O,) iki doğunun ve iki batının Rabbidir. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân 55/17-18)