“EĞER DİLENMENİN NE OLDUĞUNU BİLSEYDİNİZ KiMSEDEN BlRŞEY İSTEMEZDİNİZ” Hadis
ALLAH’dan başka taraftan yardım istemekte HAKK’a karşı isyan kokusu vardır. Burada “HAKK”, ALLAH’ın koyduğu nizam ve emrin doğru olduğunu tasdik demektir, isyan kokusu demek bu doğruluğa inanmamaktır.
ALLAH’a karşı isyan değil:
“Aman dikkat et!” emrine karşı isyandır...
ALLAH’ın emirlerini yapmamak ALLAH’ı inkâr değildir.
Emirlerinin hak, doğru olduğunu kabullenmemektir.
Burayı iyi anlamaya çalış!..
Sözümüz de Hak’dır.
Doğrudur.
Eğer düşünür incelersen mânevî gücünle...
Faizle para almak haramdır.
Yâni yasaktır.
Bu hem maddî hem ruhî kanundur, dikkat edersen...
ALLAH vermedi diye utanmadan başkasından istiyorsun.
ALLAH seni işitmedi utanmayasın diye.
Bu hâlinden, senden utandı.
ALLAH seni işitmek istemedi.
Ondan dolayı istediğini vermedi.
ALLAH bazen kendi fikrine dönen insanı işitmek istemez.
Ondan utanır ve dileğini bundan ötürü yapmaz.
ALLAH’ın yardımının mümessili Hızır hikâyesi vardır.
Bu ne mi demektir?
Hikâye olarak değil de onun aslını anla...
Zekât vermemek, bankadaki veznedarın bir nevi vezneden parayı çalması gibidir... ALLAH’a karşı bir nevi vergi kaçakçılığıdır.
ALLAH’ın emrine verdiği rızkın, malın çok az olan vergisini vermemektir. Devlet bile sakat insanından vergi almıyor.
Kadın ziynetinden zekât verilmez.
Şafiî mezhebine göre öyledir.
Diğer mezheplere göre vermek lâzımdır.
Kadının ziynetinden zekât verilmez bu kafidir.
Niçin?
Zırvalama, öteden beriden de lâf getirme!
Bak söyleyeyim niçinini:
ALLAH’ın HAYY esmâsının tecellîsi, kadına yükletilmiştir.
Devletin bile bazı meselelerde şu vergiden muafdır lâfı var ya, kabaca anla...
Bu hususa ait oruç, namaz, evlenme hakkında bazı karışık hususlara temas edeceğiz.
Bunların yardımıyla da bazı meseleleri anlamak az çok mümkündür.
Manevî işlerde isbat ile uğraşmak küfürdür, inkârdır...
Zâten isbat ile uğraşanlar ahmaklardır.
Sünnetullah yâni hükm-ü ilâhî, âdât-ı ilâhîye kâinatdaki her şeye câri kanun...
Bunu da zorlayarak hududu tecavüz etmede “Zü’l-INTİKAM, SERİÜ’l- HESAB” lâfızları ile ifade edilen tepkiler zuhur eder.
“İdraki meali bu küçük akla gerekmez Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez”
Sözlerinde bu hakikat edeb içinde ikaz ederek ifade edilmiştir.
Bunun haricine çıkarsan düşünce ile, ismi “fuhuş” olur.
Haddi tecavüz etmektir.
O zaman o kanunun icabı tecellî eder.
Fuhuşun diğer mânâsı da ruhsat-ı şer’iye haricinde olan şehvanî lezzetler, iffet harici hareketler.
Bu sözler mânâda doğrudur, fakat düşünce ve fikre göre değişir...
Bir emirdeki mânâyı anlamadan ileri sürerek, onu hakikat hâline sokmak âdetâ bid’at ve ilke hâline getirmek de fuhuşdur.
“Fahşa” budur...
ALLAH’ın yarattığı kâinatda câri, görünür görünmez maddî ve mânevî kanunların bu sûretle dışına çıkılırsa şahsi ve kitlevî her türlü felâket, dert ortaya çıkar.
Ateş yakar, Düşen yıkılır, Kâinat Kanunu böyledir.
Aksâ’ya varmak için öbür uca, sonuna akdes denir.
Yâni pek pak olmaya gayret etmek lâzımdır.
Resûlü Ekrem bunu bildirmiştir.
Yol onun hakiki akıl yolu...
İleri derecede inkârı bırak...
Ham derecede yobaz olma...
Etrafa saldırma!
Saldırmak lazim gelirse kendi içine saldır!
Ne ile dolu olduğunu o zaman anlarsın...
Hakikata tek yoldan gidilir.
Fakat ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.
“Dört kadın alabilirsiniz. Satın aldığınız cariyeler, esirlerle yatabilirsiniz.
Eğer gebe kalırlarsa nikâhınıza alırsınız.”
Nikâh ne demektir?
Bunu iyice öğren.
Hem mânevî bakımdan.
Hem toplum kanunu bakımından...
Şimdi beni iyi dinle:
Bilmediğin veya karmakarışık bulanık bildiğin şeylerden bahsedeceğiz...
Kadın gebe kalırsa, onunla artık doğum oluncaya kadar, hatta ırza (süt verme) tamamıyla bittikten sonraya kadar birleşmek doğru değildir.
Bu, kadını korumak için erkeğin vazifesidir.
Hem de doğacak çocuğu temizlik bakımından mânen himayedir.
“Hayırlı evlât hikâyesi” dedikleri budur.
Erkek, başka karısı ve cariyesi ile, sabırsız ve azgınsa tatmin olur.
Gebe kadın, süt veren kadın gebelik sonuna kadar, hatta süt kesilinceye kadar erkek arzusu âdetâ duymaz, aramaz.
Bu büyük hakikatdir.
Hem çocuğun ma’sum ve temiz olması, sütün kirlenmemesi için böyledir.
Bu çok ince mânevî bir yaratılış icabı ALLAH’ın kadına bir lütfudur.
Erkekler fazla kadın almak için müracaat etmediler.
ALLAH’ın bunu Kur’ânda bildirmesi, çok mühim bir yaratılış icabı kanun koyduğu maddî ve uzvî kisve altında HAYY esmâsının tezgâhı olan kadının, gebelik sırasında temiz kalması içindir.
Kable’l- tuluğ
Kable’l- gurub “namaz kıl!” emri.
“O vakit için namaz kıl!”
Sabah namazı yoktur.
O vaktin namazı vardır.
Akşam namazı da öyledir.
Ondan dolayı kazası da yoktur.
Teyemmüm o vakit içindir.
Diğer vakitlerde olmaz.
Güneş batmadan evvel Güneş doğmadan evvel.
Oruç ise bunun çok ince bir sûretde dışındadır.
Kur’ân-ı Kerimde:
“El Haytu’l- ebyadu, mine’l- Hayti’l- esvedi, Mine’l- fecri, etimmü’s- siyame ile’l- leyl”. Yâni,
“Fecirde güneş doğmadan evvel, ufukda görünen beyaz hat çizgi aklığını, gece karanlığından ayırt edinceye kadar ye iç. Ondan sonra geceye kadar orucu tamamlayın!”
Âyetler bunlar...
Şimdi dikkat edilecek incelik şu:
“Geceye kadar”.
Gece akşam namazından sonra başlar.
Haytu’l- ebyadu : Fecir zuhurundan ufukda görünen beyaz çizgi.
Hayti’l- esvedi : Gurubu’ş- şemsi müteakip, ufukda görünen (sıvad) karanlık hat.
Buna göre namaz, evvel üç rekâtdan sonra orucu bozmak ve sonra sünnet kılınır.
Kable’l- gurub (ile’l- leyl) akşam değildir. Gece de değildir.
Gece gurubundan sonra bade’l- gurub başlar.
Kable’l- tuluğda güneş doğmadan evveldir.
Buna göre oruç bozma âyete göre ile’l- leyl akşama kadar orucu tamamla lâfzı celili namazdan sonra leyl (gece) başladığından namazı kıl orucu sonra aç!
İncelik burada.
Ama biz böyle yapmıyoruz ne olur?
Hiç birsey olmaz.
Devam et bildiğine...
Bir güruh geldi.
Nüfus kağıtları islâm.
Sordular.
Kime?
Söylemem anla artık.
Biz oruç tutmuyoruz.
Namaz kılmıyoruz.
Abdest almıyoruz.
Gusül yok Kumar var içki var Yalan var Dedikodu var Gıybet var Haram var Biz islâm mıyız?
Cevap verildi.
“Dediniz ya nüfus kağıdında İslâmsın.”
“Ama biz ALLAH’a inanıyoruz.”
“Gâyet tabiî inanacaksın.
Sen insansın.
Salak değilsin.
Böylelikle hayvan bile olamazsın.
Biz sana kâfir demedik.
Yalnız İslamlığını amelî olarak, harekî olarak isbat için kıçını heladan sonra hiç olmazsa yaratıldığın su ile yıka!
Kağıtla silme!
Hiç olmazsa oran islam kalsın!
Ama kâğıtla silersen, yıkattırmıyorlar seni o hâlde.
Kim?
ALLAH’ın verdiği yediğin nimetler helaldeğil.
Onlar ancak kağıtla silersen belli olur.
Bir insan düşündüğünü söylemeye borçlu değildir.
Fakat her söylediğini düşünmeye mecburdur...
Çok rica ederim! Söyleyeceğin sözü düşün...
Fakat düşündüğün her sözü söylemeye borçlu değilsin.”
“Ene’l- HAKK lâfzını söylemem bir an.
Halimi O bilsin lâfzı üryan istemem”
demiş adamın biri...
20.9.1986 Cumartesi
“Ekimes salate li düluküş şemsi ila ğasekil leyli ve kur'anel fecr inne kur'anel fecri kane meşhuda : Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.” (İsrâ 17/78)
“.. .ve külu veşrabu hatta yetebeyyene lekümül haytul ebyadu minel haytil esvedi minel fecri sümme etimmüs siyame ilel leyl,...: .. .Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın....” (bakara 2/187)
Mümessil : Vekâlet eden. Bir şahsı bir topluluğu veya şahs-ı mâneviyi temsil eden. * Benzeten. * Kitap bastıran. * Vekil. * Rol temsil eden. Aktör.
Muaf : Afvolunmuş. İstisna edilmiş, ayrı tutulmuş. Bağışlanmış. Serbest.
Ruhsat : (C.: Ruhas-Ruhsat) İzin, müsaade. * Genişlik. * Kolaylık. * Fık: Kulların özürlerine mebni, kendilerine bir suhulet ve müsaade olmak üzere, ikinci derecede meşru' kılınan şeydir. Sefer halinde Ramazan-ı Şerif orucunun tutulmaması gibi. Vuku' bulan ikraha mebni, birisinin malını itlaf etmek de bu kabildendir ki, bu halde bu itlaf hakkında bir ruhsat-ı şer'iyye bulunmuş olur. Bir hâdisede, azimet ile ruhsat içtima' edince, azîmet tarikını iltizam etmek, bir takva nişanesi sayılır. (Bak: Azimet)
Azimet : Takvâ ile amel etmek. Allah'ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak. * Kesin karar vermek. * Yola çıkmak, gitmek.
İffet : Namus. Temizlik. Perhizkârlık. Nefsi behimî temayüllerden men etmek. Helâla razı olup haramdan kaçınmak.
Bid’at : (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan âdetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibâdet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür. Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid'a-yı seyyie denilmektedir.
Fahşâ : Büyük günahlar. Çirkinlikler. Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur. Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir.
Telakki : Karşılamak. Almak. Kabul etmek. * Şahsi anlayış ve görüş.